Bütün ekonomik ve siyasi göstergeler ne yazık ki "yeni bir dünya savaşına" doğru yürüdüğümüzü işaret ediyor.
ABD'nin iç borcunun artık karşılıksız dolar basılarak çevrilmesinin (20 trilyon civarı) imkânsız hale gelmesi...
Çin'in dünya piyasalarından altın toplaması ve rezervlerini açıklamaması...
Rusya'nın bölgemizdeki NATO egemenliğine yönelik hamleleri...
Birleşik Krallık'ın ayrılmasıyla panikleyen AB'nin "birliğini tamamlamak" için apar topar soyunduğu katı tedbirler...
Kemik seslerinin yükseldiği, uluslararası enerji piyasalarındaki kavga vs.
Elbette sözünü ettiğimiz ilki ve ikincisi gibi bir dünya savaşı değil. Yerküreyi defalarca yok edecek nükleer silahların her ülkeye yayıldığı bir denklemde bu imkânsız gibi.
Beklenen, nükleersiz, gelişmekte olan ülkelerin meze yapılacağı düşük yoğunluklu savaşa, İran gibi yeni cephelerin eklenmesi...
Elbette küresel muktedirlerin bu pozisyon alışı, Türkiye gibi ülkeler için yoğun ve bel altı saldırılar silsilesinin habercisi.
Gören görüyor, hazırlığını yapıyor, tedbirini de alıyor.
***
Her "
savaş" öncesinde olduğu gibi, bu atmosferin
milliyetçiliği yükselttiği de ortada.
Bu durum,
az gelişmişliğin cenderesine sıkışıp kalmış 3. Dünya'nın uyanışı açısından faydalı sonuçlar
doğurabilir.
Seçmenin bağımsızlıkçı söylemleri dillendiren siyasi figürleri desteklemesi ve eşitsizliğin "mazlum milletler" lehine dengelenmesi gibi...
Ancak ortamı istismar edenlere ya da
orta zekâsı bu günlerde iyi çalışanlara da gün doğuyor elbette.
Onlar da popülizmin ya da goygoyculuğun dozajını artırıyorlar.
Eleştirelliği "ihanet" diye yaftalıyorlar...
Farklı görüşleri, "kime göre neye göre" kriterlerle test edip linç ediyorlar...
Entelektüel tartışma ortamını, kültürel hayatı, analitik çözüm arayışlarını
öldürüyorlar...
Görmüyor musunuz, ağızlarının içine baktığımız
iktisatçılar edebiyatçı, gazeteciler özel harekâtçı, köşe yazarları askerlik şubesi sivil memuru olmuş.
***
Ne var ki bu popülizme yönelik eleştirilerin sahiplerine bakınca, insan nerdeyse yukarıda tanımlamaya çalıştığım vasatlığı masum görmeye başlıyor.
Zira
dolar yükselince "hadi bakalım" diyerek kenara çekilen zavallılığın...
Zarrab davasından
CIA ve FETÖ'cülere birlikte "umutlanan" sinsiliğin...
Türkiye Rusya, İsrail, İran gibi ülkelerle arasını düzeltmeye başlayınca
müflis bakkal gibi eski defterleri raftan indiren kurnazlığın da farkındayız.
En azından "
Yokuşu mu seversin inişi mi" sorusuna "
düze kıran mı girdi" diyen deve kadar akıllı olup bu
gürültüleri hayatımızdan çıkartmak zorundayız.
Çünkü bu bir kez kapılanın zor çıkacağı bir girdap ve sonuçta ne olacaksa bize olacak.