Türkiye'nin Rusya'dan alacağı S400 hava savunma sistemi anlaşmasında sona geliniyor.
Hatta anlaşmanın bu füzelerin Türkiye'de üretilmesini de içerdiği belirtiliyor.
Bu öylesine bir silah alımı değil. Çünkü bu adım, NATO sistemi içinde konumlanan Türkiye'nin alternatif savunma arayışlarına dair ilk ciddi hamlesi.
Anlaşmalara göre, Türkiye'nin NATO üyesi olmayan bir ülkeden savunma sistemi alması önünde bir engel yok.
Kaldı ki, 15 Temmuz'da darbeci askerlerin NATO üslerine sığınması, Fetullah'ın ABD'de ikamet etmesi gibi skandallar ortada... Kimsenin Ankara'ya "gık" diyecek hali yok.
Yine de sitemlerini bile gizlemeleri doğrusu beni epey şaşırtıyordu.
Ama sonunda dayanamadılar.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda "ABD-Türkiye İlişkilerinde Öncelikler ve Zorluklar" başlıklı oturumda konu gündeme gelmiş.
Türkiye'nin Rusya'dan S-400 satın alma planının "rahatsız edici" olduğunu belirten Demokrat Senatör Ben Cardin şunları söylemiş:
"Eğer bu satış ilerlerse, öyle görünüyor ki bu, Rusyaİran- Kuzey Kore yaptırımları yasasının 231'inci maddesinin olası ihlalini oluşturur."
Bak sen!
Bize ne ABD'nin ambargosundan Sayın Senatör, o sizin sorununuz.
Siz NATO anlaşması deliniyor mu onu söyleyin bize.
Ne mutlu ki, ABD'nin çıkarlarına göre savunma planlama devri gerilerde kaldı.
Ankara egemen bir devlete yakışır şekilde savunma politikalarına kendi perspektifinden yön veriyor.
***
Kırmızı çizgiyi don lastiği sananlar
İstanbul Çekmeköy'de, belediye otobüsünde bir kadını darp ettiği gerekçesiyle yargılanan Abdullah Çakıroğlu'na mahkeme, hiçbir indirim uygulamadan 3 yıl 10 ay hapis cezası verdi.
Bu güzel gelişmede basının ilgisi etkili oldu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, barolar ve bazı kadın platformlarının avukatları da davanın ucunu hiç bırakmadı.
Duruşmada söz alan Çakıroğlu'nun son sözleriyse şunlar olmuş:
"Ayıptır diye söylemeyecektim ama otururken iç çamaşırı görünüyordu.
Devletimizin kırmızı çizgisini bilmek istiyorum."
Devlet adına konuşmak bize düşmez ama madem sormuş söyleyelim:
Devletin kırmızı çizgisi don lastiği değildir, "oralara" kadar uzanmaz.
Kimin nasıl giyineceğiyle ilgili demokratik devletlerin, illa olacaksa, tek prensibi olabilir:
Herkes önüne baksın!
***
Yaprağını yerken kıtır kıtır, sapına gelince me!
Fransız Liberation'a konuşan Nobelli yazarımız Orhan Pamuk dert yanmış:
"Altı yıl boyunca çalışıyorsun, 650 sayfa yazıyorsun ve ilk soru: Erdoğan!"
E Kara Kitap'ına kurban olduğum Orhan Bey... Siz altı yıl boyunca kitaplarınızı konuşmadan Avrupa'da kent kent Erdoğan'ı anlatırsanız gazetecilerin size Erdoğan'ı sormasından daha normal ne olabilir ki?
Her şeyin bir bedeli var...
Keşke siz eskiden olduğu gibi harika romanlar yazsaydınız... Herkes de onları okusaydı, konuşsaydı.
Ne gereği vardı yani.