Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Almanya'daki seçimler için ülkede yaşayan Türk kökenlilere yaptığı şu çağrı ortalığı ayağa kaldırdı:
"Almanya'daki tüm vatandaşlarıma sesleniyorum. Bunlara sakın ola oy vermeyin hataya düşüp. SPD, Hıristiyan Demokratlar, Yeşiller... Sakın. Türkiye düşmanı olmayan partilere oy verin. Bu artık Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarımın onur mücadelesidir."
Erdoğan'ın bu sert mesajı Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bir röportajda savurduğu son tehditler üzerine geldi. Zira yaklaşan seçimler öncesi ülkedeki yabancı düşmanlarının ve aşırı milliyetçilerin oyunu konsolide etmek isteyen Alman Başbakan, Türkiye düşmanlığını bir koz olarak kullanıyor. Dahası Avrupa Birliği gibi ülkeler üstü bir oluşumu Almanya'nın dış ve iç politikasında bir şantaj aracı olarak kullanıyor.
Aksi olsa, Merkel, ülkesinin Türkiye'nin AB ile yürüttüğü müzakerelerde ilişkisi olmayan sorunlarından ötürü bu sözleri sarf eder miydi:
"Türkiye ile Gümrük Birliği her halükârda şimdilik genişletilmeyecek ve güncellenmeyecek. Herhangi bir derinleşme olmayacak... AB'nin Türkiye'ye yönelik yardımlarını da en düşük seviyeye çektik."
AB'nin yetkili kurumları Alman Şansölye'ye "AB senin oyuncağın değil" diyemez tabii ki. Çünkü AB'nin parasını veren düdüğünü de çalıyor. Dolayısıyla onlardan bu krizin makul seviyeye çekilmesi için bir beklentimiz yok.
Yani yine söküğümüzü kendimiz dikeceğiz.
Bunun için de Merkel'in ve Alman devletinin düşmanlıklarından yakınmak yerine dönüp içimize bakmalıyız.
Örneğin Merkel'in yukarıdaki tehdidinin arasına sıkıştırdığı ibretlik ve tarihi mesaj iyi bir başlangıç noktası olabilir:
"Ülkenin neredeyse yüzde 50'sinin referandumda 'hayır' dediğini unutmamalı. Ve onların da bizden beklentileri var!"
Evet bunu bir Alman başbakanı söylüyor.
Peki kim bu Merkel'in kokusunu aldıkları, Almanya'dan "beklentisi" olanlar?
Merkel'in sözünü ettiği gibi referandumda "hayır" oyu veren vatandaşlarımız mı?
Elbette hayır!
İktidardan hoşnut olmasa da Türkiye'de yaşayan aklı başında hiçbir muhalifin, ülkesinin ve kendisinin geleceğini emperyalist bir devlete endeksleyecek kadar sarhoş olduğunu düşünmüyorum.
Olsa olsa darbeden sonra Almanya'yı üs haline getiren FETÖ'cüler ya da Alman silahlarıyla Türkiye'ye vuran PKK ve muhipleri "yetiş ya Merkel" diye gündüz düşleri görüyor olabilirler.
Bakalım Alman Başbakan'ın ve terör destekçisi partilerinin hepimize yönelik bu densizliğine, başta CHP olmak üzere Türkiye muhalefetinin temsilcilerinden ne yanıt gelecek?
İzlemedeyiz.
***
Almanya'daki Türklerin tavrı ne olur?
Alman siyasilerin Erdoğan'ın sözlerine anında yanıt vermelerine neden olan telaş işte bu sorunun cevabından kaynaklıyor.
Kimi analistler içlerini rahatlatmak için Almanya'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların Yeşiller ve sol partilere yöneldiğini söyleyerek Erdoğan'ın çağrısının etkili olmayacağını iddia ediyorlar.
Ne var ki, göz ardı ettikleri şey, Türk kökenli seçmenin bu partilere azınlıkların, dolayısıyla kendilerinin de hakkını gözettiği için yöneldikleri. Söz konusu partilerin, Cem Özdemir gibi yöneticilerinin son dönemdeki düşmanca tavırlarını gördükçe seçmen refleksleri de kuşkusuz değişecektir. Zira Almanya'da sol partilere oy verseler de Türklerin büyük çoğunluğu kendilerini hâlâ Türkiye'nin tarafında tarif ediyorlar ve yurtseverler.
Bu arada 16 Nisan referandumunda Almanya'daki "evet" oylarının yüzde 65 seviyesine kadar çıktığını da hatırlatalım.
***
Gazap Üzümleri
Hafta sonu Güneydoğu'dan Sakarya'ya fındık toplamaya giden 7 mevsimlik işçi hayatını kaybetti. 16'sı da yaralandı.
Son üç ayda hayatını kaybeden mevsimlik işçilerin sayısı ise 22.
Yeni göreve gelen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu bu konuda acil bir eylem planı hazırlamalı.
Ve Sayın Bakan, planı hazırlayacak bürokratlarına Steinbeck'in "Gazap Üzümleri"ni mutlaka okutmalı.