Almanya yanıyor.
Gösteriler G-20 ülkelerinin temsilcilerini ağırlayan Hamburg'da yoğunlaşmış durumda.
Eylemler o kadar şiddetli ve polis o kadar çaresiz ki, bir baba ile oğul arasında geçtiği rivayet edilen şu diyalog, şaka yollu, sosyal medyada paylaşılıyor:
- Baba şu yanan bizim arabamız mı?
- Hayır, yavrum, değil. Bizim arabamız daha ileride yanan.
***
Yıllardır Almanya'nın ve diğer devletlerin provokasyonlarına maruz kalan Türk halkının bu olaylara tepkisi ise "mütekabiliyet" esasına dayalı.
Yo, sadece sokakta molotoflar plastik mermiler havada uçuşurken evlerinin balkonunda hiçbir şey olmamış gibi neşeyle sarma saran gurbetçi teyzelerimizin görüntülerinden bahsetmiyorum.
Kılıçdaroğlu'nun provokatif yürüyüşününün amacına işaret ederek "İstanbul'a niyet Hamburg'a kısmet" diyen de var...
Almanya'nın PKK-YPG'ye ve FETÖ'cülere verdiği desteği hatırlatarak, "Eden bulur" diye söylenen de...
Elbette ilahi adalet var.
Ama bu olayda da, edenin kim, bulanın kim olduğuna dair kafalarımızda oluşturulan netlik, gerçeğin yansıması değil yine yansımanın gerçeği olabilir.
Zira bugün sokak olaylarının yaşandığı kentler, küresel muktedirlerin safında yer alan bir devlete ait olsa da hedef Alman halkının iradesi.
Tıpkı Nazi Almanya'sında olduğu gibi, Alman halkı sokak şiddeti vasıtasıyla savaş kazanının ateşine canlı odun yapılmak isteniyor.
Amaç, savaş lobisinin dayatmalarını, Orta Doğu politikalarını Alman hükümetinin daha rahat topluma kabul ettirmesine yardımcı olmak.
Sonra güle oynaya geçecek o meclisten, bedelini en çok "ötekilerin" ödeyeceği güvenlik tedbirleri, milyar dolarlık silah alımları... Bazen de talebi şiddetlendirip fiyatları arttıracak ambargolar...
***
Yani yine karşımızda parasının yanında geleceği de çalınmaya çalışılan bir halk var.
Burada da, orada da, Londra'da, Paris'te, New York'ta, Tahran'da, Moskova'da da...
İsteniyor ki, siyaset sokağın karanlığında, karmaşasında şekillensin. Daha da iyisi dağınık kalsın.
Sağ duyulu, işinde gücünde, yurtsever vatandaş da vandallara, zorbalara, yağmacılara karşı sokağa çıksın.
Çünkü darbe, küresel müdahale ve nihayetinde savaş, iki karşıt grup sokakta karşı karşıya getirilmeden kılıfına uydurulamıyor.
Geziyi, 15 Temmuz'u hatırlayın.
Evet, ben "oh olsun" diyemiyorum.
Umarım, savaş filleri arasında ezilen dünyanın tüm halkları yeni yüzyılın taşlarının oturduğu bu kritik dönemini en az zararla atlatır.
Kuşkusuz bu "inşallah" demekle olacak iş değil.
Halk, Küresel muktedirlerin hışmını çeken siyasi iradesine dört elle sarılmalı...
Gerisi Allah kerim.