Bu topraklar üzerinde iktidara gelmiş her yönetim mutlaka bir devletin işbirlikçisi, hatta uşağı olmakla itham edildi.
Kimi padişaha "Alman âşığı" kimine ise "İngiliz uşağı" denildi.
Rejimin resmi gazetesi Cumhuriyet'in "Faşist Almanya'ya Kemalist Türkiye'den selam" manşetleri attığı yıllarda iktidarda olanlara "Nazi işbirlikçisi" dendi.
Kore'ye asker gönderdi, NATO'ya girdi, Marshall yardımlarını aldı diye Adnan Menderes "Amerikan uşağı" olarak yaftalandı.
Fakat ne hikmetse aynı Menderes'i "Rusya'ya yakınlaştığı gerekçesiyle" deviren de uşaklık yaptığı söylenen ABD oldu.
***
Demirel'in lakabı "Morrison 'Süleyman'dı..." Bülent Ecevit'in seçim konvoyları "komünistler Moskova'ya" diye yuhalanırdı...
Özal Türkiye'yi "
küçük Amerika" yapmaya çalıştığı
gerekçesiyle yerden yere
vurulurken, Çiller'in "
aslında ABD vatandaşı olduğu"
konuşulurdu.
Erbakan'sa kimi zaman İrancılıkla, kimi zaman da "Arabistan işbirlikçisi" olmakla suçlanıyordu...
2002'den beri iktidarda olan AK Parti ve kurucusu
Erdoğan da nasibini aldı elbette bu furyadan...
Ulusalcılar Büyük Ortadoğu projesi sakızını hiç ağızlarından düşürmediler...
Avrupa Birliği'ne çok taviz verildiğinden yakındılar.
Solcular için yabancı devletlerin ülkedeki askeri üsleri teslimiyetin bir kanıtıydı...
Fetullahçılar ise devletin İran'a teslim edildiğini söylüyorlardı...
Kimilerine göre de
Erdoğan ülkeyi "Araplara satmıştı." Bazılarına göreyse Rusya'ya...
***
Gerçek sonradan anlaşılsa da bu "uşaklık" yakıştırmaları çoğu zaman
iktidarların devrilmesine altlık yapıldı.
Bazen de bugün olduğu gibi halk desteğini uzun süre arkasına alan
iktidarları zaman akladı.
"
Amerikancı" yaftası yapıştırmaya çalıştıkları Erdoğan, NATO'nun haberi olmamasının düşünülmeyeceği bir darbe girişimine maruz kaldı.
AB ile ipler gerildi...
Almanlar ülkede yıllardır bulunan askerlerini çekmek zorunda kaldı...
İran'la zaman zaman çok sertleşildi. Rusya'yla da savaşın eşiğinden dönüldü.
Dün de Suudi Arabistan vatandaşlarına Türkiye'deki emlaklarını satmalarını tavsiye ediyordu...
Ama gerçeğin ortaya çıkması kimin umurunda...
Düne kadar ülkenin yabancılara peşkeş çekildiğini için sinirli olduğunu söyleyenler şimdi de "herkesle aramız bozuldu" diye yakınıyorlar...
Çünkü aslında dertleri ülkenin dışa bağlılığı değil, bağımsızlaşması.
Aksi olsa, "ülke dışa bağımlı dedikleri" dönemde de "herkesle aramız açıldı" diye yakındıklarında da hep dış müdahaleleri desteklemezlerdi değil mi?