Provokatörlere dikkat!
Referandumun son haftasına girerken, üstünde yükselebilecekleri tek doğruları olmadığı için yalana sarılanların, bel atına inenlerin daha da çirkefleşeceği uyarısı yapmıştım.
Yine haksız çıkartmadılar bizi. Ancak halkın nezdinde itibarları kalmadığı ve tüm maskeler şeffaflaştığı için referanduma saatler kala son çareleri olan kriptoları sahaya sürüyorlar. Korku söylemiyle sağduyulu seçmenin kafasını bulandırmaya çalışıyorlar.
Onlar da bir bir patlatıyorlar kendilerini... Ak Partili maskesini hâlâ yüzünde taşıyan birkaç FETÖ'cünün, "hayır" oyu verecek vatandaşlara karşı aklı başında kimsenin söyleyemeyeceği ağır ifadeler sarf etmesinin başka izahı yok.
Gerçi vatandaş bu kriptolara karşı her zamankinden daha fazla uyanık. Tepkisini de çekinmeden koyuyor.
Ama yine de uyanık olmak da fayda var.
***
Yer mi Anadolu çocuğu?
Hayır cephesinin yalancıları, son düzlükte ülkücülere yüklenmeye çalışıyor. Bir Cumhurbaşkanı danışmanının çarpıtılan yazısı üzerinden "evet çıkarsa eyalet sistemi gelecek" yalanını yayıyorlar. Hatta Devlet Bahçeli'nin ağzından "hayır oyu vereceğiz" tweetleri bile atıyorlar.
Cumhurbaşkanı ve hükümet bu saçmalığı bir kez daha yalanladı. MHP de "kararımız evet" açıklamasını yineledi. Ben, kararsız ülkücülerin, hayır cephesinin bu son yalanının da ortaya çıkmasıyla netleştiklerini düşünüyorum.
Çünkü kötülük son tahlilde sahibini vurur.
Bu başarıya ortak olun, mutlu olun
Yarın sandık başına gidiyoruz, özgürce tercihimizi kullanacağız.
Bulunduğumuz coğrafyadaki ülkeleri düşününce, bu basit cümlenin ne büyük bir kabiliyete, iradeye ve basirete işaret ettiğini daha iyi anlıyor insan.
İçten ve dıştan onca saldırıya, teröre, sabotaja, ihanete rağmen, tüm dünyanın izlediği seçimlerle kesintiye uğratmadan demokrasimizi yaşatmayı başarıyoruz.
Elbette her devlet gibi bizim de sorunlarımız var. Ama bu topraklarda kanla savaşla bölünmüş, parçalanmış, ekonomisi batırılmış ülkelerin arasında Türkiye bir vahadan farksız. Başı sıkışan soluğu bu topraklarda alıyor.
Hal buyken, geleceğimizi belirlemek için girdiğimiz içteki bu yarışımıza dışarıdan bir aktör gibi katılmanın anlamı yok.
Geçtiğimiz gün Mehmet Barlas şu satırlarıyla durumu çok iyi özetliyordu:
"Zor olan ya da anlaşılması çok kolay olmayan durum bazı Türkiyelilerin kendi ülkelerine ecnebi gibi yaklaşmaları, kendi halklarına karşı bir nevi öfke duymalarıdır.
Sanki bir ortak kader paylaşmak söz konusu değildir." Evet, hangi taraf kazanırsa kazansın, sandıktan çıkan bizim kaderimizi etkileyecek; hepimizin olacak.
İşin kuralı bu, yüzlerce yıldır da demokrasi için daha iyisi bulunamadı.
Tüm siyasi aktörler kentteki tek-meşru "oyunun" bu basit ve evrensel mantığa dayandığını kabul edecek ve oyuna dahil olacak.
Dolayısıyla yarın özgür iradesiyle sandık başına giden hiçbir vatandaş eğer tercihi galip gelmezse "dışarıda kalacağını" düşünmesin.
Karamsarlığa kapılmasın, mutsuz olmasın...
Hatta sonuçlar açıklandığında sonuç ne olursa olsun mutlu olmak istiyorsa, bu kez önyargılarını, kinini, pompalanan küskünlüğünü oy kullanma kabinine girmeden vestiyere asmayı denesin.
Ortak akla, sağduyuya dahil olmanın, hep birlikte ülkesi için iyi bir şey yapmanın hazzına, coşkusuna kendini kaptırsın. Yani "yerli ecnebiliğin" karamsarlığına teslim olmasın, kasılmasın.
Çünkü kuşkusuz 16 Nisan gecesi de bireysel çıkarını, "ecnebilerle" değil, rasyonel şekilde aynı ülkede yaşadığı kardeşleriyle ortaklaştırmayı başaranlar çok mutlu olacaklar.
Tıpkı, bundan önceki diğer referandumlarda Türkiye için hep değişimden, yeniden yana oyunu kullanıp sevindikleri, gururlandıkları gibi...