Hatırlayın, bugün başkanlık koltuğunu Donald Trump'a devredecek olan Barack Obama göreve başladığında büyük heyecan yaratmıştı.
Siyahtı mesela; ülkede sırf bu yüzden "öteki" sayılanlardan olmalıydı.
Yumuşak mizaçlıydı. "Barış" ağzından düşmüyordu; Nobel Barış Ödülü'nü alacak kadar...
Arada İsrail'e falan bir şeyler söylediği de oluyordu. Hatta "Hüseyin Obama"nın aslında Müslüman olduğu bile kulaktan kulağa yayılıyordu.
Bizler de boş değildik Obama'ya.
ABD milli iradesi de, Türkiye'deki gibi çevredekileri merkeze taşıyacak ötekilerden bir lider bulmuş olabilirdi kendisine.
Milli uzaylımız Mustafa Topaloğlu "Hoş geldin Obama" diye şarkı bile yaptı.
Evet, mutlu sonla bitmedi bu hikâye de.
Obama seçmenlerinin ve dünyanın beklentisini karşılamak şöyle dursun, fiili durumu korumayı dahi beceremedi. Ekonomiden dış politikaya her şeyi mahvetti.
Bugün sadece Ortadoğu'da değil, terörle, darbeyle, sokak olaylarıyla, ekonomik krizlerle sınanan her ülkede olağan şüpheli ABD!
Bakalım Yeni ABD bu kara lekeyi temizleyebilecek mi?
Tüm dünya halkları çekirdekleri hazırladık izliyoruz.
***
Seni de başkan yaptırmayacaklardı, unutma!
Yeni Başkan Trump da umut vaat ediyor.
Umarız ki ABD müesses nizamı onu da ham yapmaz, esir almaz...
Umudumuzu artıran Trump'ın, Obama'nın aksine daha göreve başlamadan bu öğütücü mekanizmalara karşı tavır alması.
Geçenlerde yazmıştım, kendisine daha başkan olmadan brifing bahanesiyle kafa kol atmaya kalkan CIA raportörlerini Beyaz Saray'dan kovuyor örneğin...
Yerleşik medyayı, CNN'i "Yalancısınız" diye azarlıyor. "Özgür basın olsaydı Twitter kullanmazdım" diyor...
"NATO niye var" diye soruyor. "Ortadoğu'da niçin varız" diye sorguluyor...
Özetle sessiz sedasız, kenarlara sürtmeden, uyum imajıyla değil, küresel düzene "çıkıntılık" vaadiyle geliyor Trump.
Bakalım, ne kadar akıllı ve sözünün eri olduğunu hep birlikte izleyeceğiz.
Köleliği kaldırıp tarihe geçen yeni Lincoln mü olacak Trump, yoksa beyazlara seve isteye köle olan Obama'nın bir türevi mi?
***
Trump'tan ne istiyoruz?
ABD seçimleri dünyanın seçimidir. Çünkü ABD iç politikasının lokomotifi de dış politikadır. Karşılıklı bir ilişki yani.
Başkan adayları için tüm dünya seçim bölgesidir. Vaatler ABD içinden ziyade dışarıyla alakalıdır.
Biri "beni seçerseniz Vietnam'a demokrasi götüreceğim" der. Diğeri "Orada ne işimiz var, Türkiye'yi küçük Amerika yapalım" diye karşı çıkar. Kimi ise "İçeri dönelim" diye çıkışır ama marjinal kalır.
İşte bu yüzden, bir yıldır her günü aksiyon olan biz Ortadoğuluların başına gelen tüm belalarda ABD seçim sürecinin yarattığı dalganın payı olduğuna şüphemiz yok.
Umarız ki Trump'ın koltuğu oturmasıyla netleşecek ABD dış politikası, bizim buraların sularını dalgalandırmayı da kesecek.
Bu sürecin başladığını gören Başbakan Binali Yıldırım'ın dün açıkladığı Trump'tan beklentileri de atla deve değil.
Özetleyerek söylersek;
Müttefikin Türkiye'de darbeye kalkışan Fetullah Gülen isimli teröristi iade et.
Türkiye'yi kana bulayan PKK'nın Suriye kolu PYD'li teröristleri muhatap almayı bırak.
Obama'nın Türkiye'de ve bölgede yerlere düşürdüğü ABD'nin prestijini düzeltmek için somut adımlar at.
Çünkü bu işlerin sana, ülkene tek bir faydası yok Mr. Trump. Bizim buraların tarifiyle söylersek:
Tam bir "biz bu tezeği niye yedik" durumu.