ABD seçimlerine neredeyse 1 yıl var ama adayların kampanyaları tüm hızıyla başladı bile.
Sizi bilmiyorum ama ben ne demokratların adayı Hillary Clinton'dan ne de Bernie Sanders'ten henüz "elektrik alabilmiş değilim. Bayan Clinton henüz o "gizli sinirini" üzerinden atabilmiş değil. Sanders'te ise, diğer ABD başkanlarını düşününce, karizmadan eser yok. İki adayın en büyük şansı Donald Trump. Zira Trump seçim sürecinin ilgi çekici olmasının garantisi.
Ancak dediğim gibi, kasımdaki seçimlere epeyce süre var. Onca sürede herkesten bir star yaratmak mümkün. Bakacağız. Kaldı ki başkanlığa nasıl geldiğinizden daha önemli şeyler de var! Peki, seçimlerde muhtemelen koltuğunu Hillary Clinton'a devredecek olan bizim Obama ne yapıyor dersiniz?
"Ne yapsın adamcağız, siyah saçlarını da bırakıp gidiyor zaten" demeyin. Zira pek çoğumuzun sempatisini kazanan liseli heyecanıyla tanıdığımız Başkan, adeta dördüncü bir aday gibi imaj çalışması yapıyor.
Ne zaman instagramı açsam ya bir yemeğe pop star edasıyla girişinin fotoğraflarıyla karşılaşıyorum ya da şaşaalı günlerinden bir kareyle.
Gezilerin, ziyaretlerin, halkla buluşmaların bini bir para. Sanırsınız adam sabahlara kadar "yurttaşlarıyla" partiliyor! "Her şey iyi her şey 'hoştu' beraberliğimizde" yani.
Evet, çünkü hepsinden önemlisi gidiş. Obama biliyor ki, halkın ve dünya kamuoyunun gözünde göreve geldiği haliyle değil nasıl gittiğiyle kalacak. Herkes bakacak;
Süresini iyi kullanamamış, başaramamış, kendini anlatamamış gibi kırgın ve üzgün müydü? Yoksa hala enerjisini tüketememiş, 1 dönem daha başkanlık yapabilecekmiş, seçmene derdini layıkıyla anlatmış şekilde cıvıl cıvıl mıydı?
İşte "imaj macker" ları da pek çok selefi gibi Obama için bu ikincisinde karar kıldılar.
Kuşkusuz unutmayacağız seni siyah gölge!
Düşünüyorum da, bizim siyasiler en azından benim gibi siyaset yazarları kadar dünyadaki "meslektaşlarını" izliyorlar mıdır sizce?
Benim cevabım birkaçı dışında kesinlikle hayır! Öyle olsa, onlar da azıcık bile olsa doğru düzgün gitmeyi becerebilirlerdi.
Haksız mıyım bir dönün bakın bizim siyasilerin gidemeyişlerine...
Görevdeyken dişiyle tırnağıyla oluşturduğu imajını giderken bir anda küskün çiçek pozlarıyla yerle bir etmelerine...
Yıllarca beraber çalıştıkları arkadaşlarına imalarla saldırmalarına... Dünün başarılarındaki ortaklığını çöpe atarcasına bir anda reddi mirasa soyunmalarına... Arkadaşlarıyla birlikte onca yıl mücadele ettikleri "siyasi hasımlarına" göz kırpmalarına, seçmenlerine "bu adamla kavgaya girilmemiş meğer" dedirtmelerine...
Geçmişinin üzerini kırmızı kalemle çizerken düşmanlarından gelen destek mesajlarına sevinmelerine... Ne kusursuz bir siyasi intihar örneği değil mi?
Ama bizde de gidişleriyle yeni gelişlerinin önünü açanlar yok değil elbette.
Tüm siyasi hakları elinden alınmış, dönemin gazetelerinin "Muhtar bile olmaz" dediği bir atmosferde cezaevine girerken bile gidiyormuş gibi değil de asıl şimdi geliyormuşçasına davranan Tayyip Erdoğan örneğini nasıl unuturuz? İşte Obama'nın bile 13 yıllık görev süresince her seçimde oyunu attırmasını "kıskançlıkla" karşıladığını söylediği Erdoğan'ın siyasi yükselişinde de o günkü gidişinin payı çoktur.
Erdoğan'ın onca yıla rağmen ülkenin en meşru ve prestijli siyasi karakteri olarak hala devletin tepe makamında görevine devam ediyor olabilmesinde başka etkenler de var elbette. Ama onlar da hep gidebilmekle alakalı. Örneğin Erdoğan, içinden çıktığı siyasi gelenekle, Erbakan'la büyük bir siyasi nezaket içerisinde sürdürdü ilişkisini giderken de.
Öyle, gidebilmek önemli yani.