İşleri zordu. Bu yüzden kalabalık bir ekiple çalıştılar. Aralarında kadınlar da vardı, kimisi anneydi. Görev dağılımı yaptılar. İki kişi haftalar önce hedefin bulunduğu noktada keşif yapmaya başladı. Not defterlerine, binaya girip çıkanları, nöbet değişim saatlerini kaydettiler. Biraz üşümüşlerdi ama "en mükemmel zamanı" da bulmuşlardı.
Bir grup ise lojmana yerleştirilecek 1 tonluk bomba için gerekli olan malzemeleri temin etmekten sorumluydu. Pazarlığı da ihmal etmediler. İşini iyi yapmakla övünen uzman malzemeleri maharetle birleştirdi, bomba hazırdı!
Saha ve çatışma deneyimi olan ekip "emaneti" gece yarısına biraz kala teslim alıp hedefe doğru yola çıktı. Haliyle streslilerdi. Yol boyunca sigara üstüne sigara içtiler. Ne yazık ki işleri yolunda gitti. Hedefleri olan Diyarbakır Çınar'daki lojmana vardılar. Son kontrolleri yapıp bombayı azami zarar vereceklerini düşündükleri noktaya yerleştirdiler ve patlattılar. Daha sonra da roketlerini ve Kalaşnikoflarını ateşlediler. Patlamayla yataklarından uyanıp soluğu dışarıda alacak anneleri ve çocuklarını "kaçırmak" istemiyorlardı çünkü.
Patlamanın ardından olay yerine gelecek ambulanslar için de tedbir almayı ihmal etmemişlerdi tabii. Bir grup patlamanın gerçekleştiği binaya çıkan sokaklara pusu atmıştı. Öyle ya, kan kaybından da olsa ölecek her sivil hanelerine "artı" olarak yazılacaktı.
Operasyonu telsizle yöneten ekiptekiler bir yandan sandviçlerini tırtıklıyor bir yandan ajanslara düşen haberleri birbirleriyle paylaşıyorlardı.
İçlerinde öldürdükleri bebeklere üzülen var mıdır? Bilmem. Olanı da yaptıkları işin "şanlı bir direniş" olduğuna dair İstanbul entelijansiyasından gelen destek tweetleriyle ikna etmişlerdir herhalde.
Derken gün ağardı ve resim netleşti. Başarmışlardı! Lojmanda, 2 yaşındaki Ecrin bebeği ve 10 yaşındaki ağabeyi Sadık'ı annesiyle uyurken, 4 yaşındaki İrem'i de babasıyla oynarken öldürmüşlerdi.
Sizce, bu ve benzeri eylemleri adet haline getiren PKK'ya karşı güvenlik güçlerinin operasyonlarını "Katliam- planlı kıyım" diye tarif eden akademikler Çınar'daki vahşetin ardından ne düşünüyorlardır?
"Bu 'olay' yeni, biz metni bir gün önce imzaladık" mı diyorlardır? İyi hoş ama Çınar katliamı PKK'nın müdafaa değil saldırı konumunda olduğu ve sivilleri- çocukları katlettiği tek eylem değil ki. İçinde hastalar yatarken bombalanan hastaneleri, çocuklar dersteyken yakılan okulları, Fırat'ı, Yasin'i, Şeyhmus'u ve PKK'nın son birkaç ayda katlettiği çocukları tek tek saydırmayacaksınız bana değil mi?
O halde sadede gelelim. İstedikleri gerçekten devletin politik hedefleri kabul edilmediği için 5 aylık bebekleri bile sistematik yöntemlerle katleden bir terör örgütünü bertaraf etme sorumluluğunu yerine getirmemesi mi? Hepsinden geçtim, hakikaten, yeryüzünde kadınları ve çocukları katletmek pahasına yürünebilecek meşru bir politik hedef olduğunu kabul ediyorlar mı?
Şükretsinler bu vicdani sorumlukla baş başa kalacakları gün yargı imdatlarına yetişti. Ama dert etmesinler bu memlekette kim terörü övdüğü ve meşrulaştırdığı için ceza aldı ki? Dolayısıyla muhtemelen yargıdan yırtarlar. Ama İrem'i, Ecrin'i ve Sadık'ı annelerinin koynundan alıp toprağa gömen katliamın yukarıda anlattığım kurmacasına ortak olmanın manevi sorumluluğuyla nasıl baş edecekler, onu bilemiyorum işte.
Allah yardımcıları olsun, en çok da bir başlarına kaldıklarında, başlarını yastığa koyduklarında. Öyle ya, artık uyuyup da büyüyemeyecek Ecrin, İrem ve Sadık girmez mi sanıyorlar uykularına?