Ankaralılar bilir. Kuğulu Park'ın birkaç adım ötesi Şili Meydanı'dır ve o meydanda bir taksi durağı vardır.
Taksi durağını bu denli meşhur edense, duvarında yazılı vecizedir. "Türk şoförü en asil duyguların insanıdır!"
Atatürk'e atfedilen bu sözler gerçekten kendisine mi ait bilmiyorum ama tek kelimeyle "olmamış" diyebilirim.
Son günlerde Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması üzerine başlayan tartışmalara baktıkça sık sık bu sözleri hatırlıyorum.
Zira hukuki bir tartışma, bu kişilerin şahsiyetleri ve meslekleri üzerinden yürütülüyor.
Bu kişilerin eşleri, çocukları, anneleri hepsi her şey tartışmaya dahil ediliyor.
Kimileri yıllardır tanıdıkları arkadaşları olduğu için bu kişilerin tutuklu yargılanmasına içerliyor.
Başkaları ise uzunca süredir hasım oldukları rakiplerinin eski "icraatlarını" hatırlatıp tutuklanmalarının haklılığını savunuyor.
Biraz daha yaratıcı olmak için kendini zorlayanlar ise "Erdem Gül'ün tutuklu yargılanması tamamen yanlıştır.
Can Dündar'la ilgili karar ise sonuna kadar doğrudur" türünden "hukuki" çıkışlar yapıyor.
Tartışmaya dahil olan muhalefetten ve hükümetten siyasiler ise mevzuu kişiselleştirmemek konusunda kuşkusuz daha dikkatliler. Mahkemenin tutuklama kararını Dündar ve Gül'ün meslekleri üzerinden tartışıyorlar. "Gazetecilerin tutuklu yargılanmaları yanlış" falan diyorlar.
Dün bir internet sitesinde okudum.
Dündar tutuklu olduğu cezaevinden bir not yollamış basına, şöyle diyor: "Sevgili dostlar, Başbakan son 1 haftada tam 5 kez, 'Tutuksuz yargılanmamız' gerektiğini söyledi. Bu ısrara daha fazla dayanamayacağız. Bu aralar çıkmayı düşünüyoruz." Evet, meselenin bugüne kadar tartışıldığı düzlem ancak mizahın konusu olabilir.
Mahkemenin herhangi bir kişi hakkındaki kararını, "tanırım iyi çocuktur" ya da "Eminim yapmıştır" türünden kanaatlerle analiz etmenin eleştirilecek bir yanı bile olmadığı ortada. Kargaya yavrusu şahin görünürmüş, kimse sevdiği birine suçu ve cezayı yakıştıramaz. Ama daha az sorunsuz görüneni, yani tutuklu yargılanmaları konuşulan kişilerin meslekleri üzerinden söylenenler de sıkıntılı.
Bir suç yasalarda tanımlanmışsa ve tüm vatandaşlar o suçu işledikleri iddia edilince yargısal süreçlerle muhatap oluyorlarsa, niçin bazı meslek grupları ayrıcalıklı olsun?
Anayasanın evrensel hukuk normlarının yansıması olan 10. Maddesi ne diyor?
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir... Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Her şey bu kadar açık ve net.
Eğer Dündar ve Gül, ceza kanunları tüm diğer vatandaşların suçlanmaları halinde tutuklu yargılanmalarını öngördüğü bir suçla muhataplarsa elbette tutuklu yargılanacaklar. Öyle ya, bir gazeteci, casusluk iddiasıyla tutuklu yargılanan askerden niçin ayrıcalıklı olsun?
Ha ceza kanunlarını sert buluyorsanız ya da tutukluluk gerekçeleri aşırı diyorsanız, ki bence de öyleler, o zaman yasaların yalnızca bir meslek grubu ve zümre için değil herkes için değiştirilmesini savunursunuz.
Eğer siyasetçiyseniz de mecliste oturup değiştirirsiniz.
Ötesi, tıpkı Ankara'daki o taksi duvarında yazan motto gibi, "Türk gazetecisi en asil duyguların insanıdır" demek anlamına gelir. Birleri de tutar bu vecizenizi Gazeteciler Cemiyeti'nin duvarına nakşeder. Siz de "O söz bana ait değil" demeye bile fırsat bulamazsınız.
Özgürlükse, herkes için daha fazla özgürlük!