Türkiye'de siyaseten doğruculuğun güvenli kollarında söylem üreten muhalefetin ilkesizliği günden güne katmerleşiyor. Bu büyük çelişkiye dair her gün onlarca örnek yaşanıyor ama sansasyonel gündemin içinde eriyip gidiyorlar.
İşte size iki örnek. Birine dün Diyarbakır'da yaşanan bir yangın felaketi sonrası şahit olduk. Kentin Kulp ilçesindeki bir Kuran kursunda elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında 6 öğrenci hayatını kaybetti. Acı olay ajanslara düşer düşmez konu sosyal medyada da tartışılmaya başlandı.
"Büyük nefretlerinin" esiri olanların göstermelik de olsa üzüntülerini dile getirme ihtiyacı duymadan yaptıkları yorumlar tek kelimeyle ibretlikti.
"Kuran Kursu", "yangın", "çocuk" ve "ölüm" kelimelerini algılayan tembelleşmiş bilinçleri onlara kusursuz bir formül çıkartıvermişti hemen.
İşte bunların hepsi "Şeriattı" ya da "karanlık" o da olmazsa "doğululuk" ve mutlaka "AKP!"
Felaketin ihmal ve denetimsizlik gibi gözle görünür nedenlerine dair zerre kadar bilgisi olmayanlar, politik pozisyonlarına uygun buldukları "faili" taşlamaya başladılar. Çünkü umurlarında olan ne çocuklardı ne de ölüm.
Şarkıcı Ferhat Tunç'un sıcağı sıcağına Twitter hesabından yazdıkları sözünü ettiğimiz nefretin, karanlığın ve cehaletin tescili olarak kayıtlara geçti: "Körpecik çocukları 'Kuran öğrensinler' diye ateşe atanların cehaletine yanıyor insan. İktidarın yarattığı bu karanlıktan besleniyor ölüm."
Nerden tutsanız elinizde kalan ve buram buram özcülük kokan bu sözlerin sahipleri için ilkesellikten bahsetmek elbette lüks bir tartışma.
Çocuklarının dinlerini öğrenmesini isteyen vatandaşları potansiyel tehdit sayan bu 28 Şubat kafasının elbette çocukların eline silah verip barikatların arkasına koyan karanlığını falan sorgulamasını beklemiyoruz. Çünkü din, aslında İslam en büyük problemleri.
Fakat aynı kafanın bir başka siyaseten doğruculuk mevzuunda daha iyi sınav vermesini beklerdik doğrusu. Mesela kadın hakları ve kadına şiddet konusunda. Ama nerede...
Yine başka bir şarkıcıdan bahsedeceğim. Hayko Cepkin'in bir kadını tekmelediği, bir başka kadına ise kafa attığı anların görüntüleri ortaya çıktı.
Kadına şiddet konusu gündeme geldiğinde mangalda kül bırakmayan çevrelerin sus pus hali ise skandaldan daha çarpıcıydı. Şu ana dek kadın derneklerinden, feminist çevrelerden, siyasilerden ve konuya duyarlı gazetecilerden, aydınlardan dişe dokunur bir tepki göremedik.
Hatta CNN Türk'ün sol omuz önde moderatörleri bile, haber arasında bir periscope bağlantısı yapıp "maçoluğa lanet" tiradı atma ihtiyacı dahi duymadılar.
Hürriyet vb. mecraların olayın duyulmasından itibaren yaptıkları tek şey, "hırsızın hiç mi suçu yok" mantığına sarılmak oldu. Cepkin'in dövdüğü kadınların kendisine "hakaret ettiği" ya da "arkadaşları" olduğu türünden akla ziyan bahanelerini meşrulaştırmakla meşguldüler. Çünkü onlar için kadına yönelik şiddet ancak politik hasımlarına çakmak için araçsallaştırılacak bir "ayrıntıydı" sadece. Muhatap "seküler bir karakterse" erkek egemen söylemin yansımaları sadece ve sadece bir teferruattı.
Bu büyük zavallılığın benzer mevzulardaki salvoları karşısında ezim ezim ezilip savunmaya geçenler hatta "nedamet manyağı" olanlar bahsettiğim örnekleri bir kenara not esinler.
Muhataplarınızın hal-i pürmelali budur.