Bilirsiniz, Türkiye solu ağzından "mazlum halklar" sözünü düşürmez.
Kimler midir onlar? Elbette ki mümkünse Müslüman kimlikleri fazla ön plana çıkmayanlar.
Türkiye solu için Filistinliler, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliğinde İsrail'le mücadele ederken kuşkusuz ki mazlum bir halktır. Altında inim inim inledikleri şeyin zulüm olduğuna da şüphe yoktur. Hatta aralarında Deniz Gezmiş'in de olduğu eskinin pek çok solcu militanı silahlı eğitim stajlarını Filistin kamplarında yapmışlardır. Ne zamana kadar? Elbette ki Filistin sorununda FKÖ döneminin kapanmasına kadar. Filistin halkı siyasi tercihini değiştirip İslami yapıları ön plana çıkartınca, Türkiye solu nezdinde "mazlum" niteliğini bir anda kaybedivermiştir.
Sovyet işgaline koçlar gibi direnen Afgan mücahitleri de, Çeçenler de devrim antlarını "emperyalizme karşı" içen Türkiye solu için birer İslamcı teröristten başkası değildi.
Başka? Ya Bosnalılar... Dünyanın gözleri önünde soykırıma uğradıkları, tecavüzlerin vakai adiyeden sayıldığı o acı dolu günler, fraksiyonunun binininbipara olduğu Türkiye solunun tek bir kulunun "gündemi" değildi. Nasıl olsundu ki, Aliya Izzetbegoviç gibi devrimciler tutup namaz kılıyorlardı. Türkiye'deki Bosna'ya duyarlı kesimler de hep Müslümanlardı zaten. Onlarla yan yana görüneceklerine "komünist" Sırp fasitlerini desteklemeleri daha makul değil miydi?
Dünü geç bugüne mi gel diyorsunuz. Peki, öyle yapalım.
Suriye'ye bakalım mesela. 300 bin kişinin katili bir diktatöre karşı başlatılan halk isyanında hangi safı sıklaştırmışlardır? Halkın, muhaliflerin siperlerini mi? Tabii ki hayır. Çünkü onlar, diktatörün zeki, çevik ve sekülerini severler. Öyle ki aralarında, Reyhanlı katliamında solcu Mihraç Ural'ın yaptığı gibi, Şam rejiminin suikastlarının taşeronluğunu üstlenenler bile vardır. Mürekkep yalamışları ise iç savaştan kaçıp mülteci konumuna düşen kadınları, çocukları aşağılamakla meşguldür.
Mısır'da halkın sandıktan çıkan siyasi temsilcileri sırf Müslüman diye, askeri darbeyi bile desteklediklerine de hep birlikte şahit olduk işte.
"Söz yetki karar iktidar halka" diye bas bas bağırıp halklardan halk beğenenlerin son sınavı ise şimdilerde yaşanıyor.
Suriye'nin kuzeyindeki Türkmenler Esad rejiminin soykırımıyla karşı karşıya. Rus emperyalizmi de çelikten ölüm kuşlarıyla kıyıma havadan destek veriyor.
Peki, suçları ne bu Türkmenlerin? Şam'a mı yürümüşler? Diğer etnik unsurlar gibi toprak kapatmaya mı çalışmışlar? Hayır. Ee, o zaman Esad topraklarında kanton kuran PYD'ye ya da halifeliklerini ilan eden DAEŞ'e değil de niçin onlara saldırıyor? Cevap basit, Türkmenler de ondan.
Dram tüm çıplaklığıyla ortadayken, bizim solculara bakıyorum, içlerinde hiç olmazsa enternasyonalizm, anti emperyalizm diye mırıldanan biri var mı diye?
Ne arar! Oysa o coğrafyanın yabancısı da değiller. Türkmen köyleri, kısa bir süre önce Taksim'e benzettikleri Kobani'nin yanı başında.
Kim bilir belki ailelerini, köylerini diktatöre ve emperyalizme karşı derme çatma silahlarla kahramanca savunan Türkmenler "Allahuekber" diye bağırmasalar her şey farklı olurdu. Gezi'nin "inisiyatifleri" Kobani için yaptıkları gibi, onlar adına da Kadıköy'de ya da hafta sonu Kuruçeşme kırsalında bir forum yaparlardı. Kader işte...
Kamboçya'da kar yağsa İstanbul'da üşüyen güya enternasyonalizmlerimizin, yanı başlarındaki özgürlük ve anti emperyalizm mücadelelerine karşı kayıtsızlıklarını eleştirecek solcu aranıyor. Var mı öyle solcu?