Kurtuluş Savaşı'ndan itibaren varlıkları, dinle birlikte dış düşmandan daha tehlikeli sayılmış bir halk. Rejimin katliamları, asimilasyon politikaları enselerinden hiç eksik olmamış. Evet, Kürtlerden bahsediyorum. Elbette bu durumun ana müsebbibi devlettir, rejimdir. Ancak ortada imparatorluğun ardından başlattığı uluslaşma sürecini demokratik forma oturtamayan bir devlet için garipsenecek bir durum yok. İşi bu. Asıl ayıplanması gereken tavır, yüzyıllardır bir arada yaşadığı kardeşlerini yalnız bırakan sivillere, siyasilere, medyaya, akademiye aittir.
Bu saydıklarım Kürt sorununa yalnızca suskunluklarıyla ortak olmadılar. Yıllarca devletin ideolojik aygıtı vazifesini cansiperane şekilde icra ederek faşizan politikaları meşrulaştırdılar. Yetmedi, soruna duyarlı aktörleri linç ettiler, şeytanlaştırdılar.
Sadece Hürriyet gazetesinin sicilindeki suçları sıralamaya kalksak sayfalar yetmez. Çok şükür, o karanlık yıllar tarih oldu. Elbette sorunlar var ancak bir iki madde dışında sayabileceğimiz tüm problemler ülkedeki diğer vatandaşlar için de geçerli.
İşte bu gözle görülür iyileşme süreciyle, daha önce Kürtleri yok sayan, dillerine, kültürlerine, giyinişlerine hatta şivelerine karşı açıkça nefret kusanlar bir anda tavır değiştirdiler. Köyler boşatılırken, bölgede ormanlar yakılırken, gencecik çocuklar ölürken, faili meçhuller almış başını yürümüşken, şovenist nutuklar atanlar başımıza "heval" kesildiler. Ahmet Kaya için "vay şerefsiz manşeti" atan adam bile bugün ne yaparlarsa Kürt için iyi olacağından dem vuran yazılar yazıyor.
Kürt vekiller meclis kapısında enselerinden tutulup gözaltına alınırken ekranlarında Onuncu Yıl Marşı yayınlayan kanallar, şimdi HDP'li vekil olmadan haber bültenlerine başlamıyorlar. Kürtçe kursuna giden çocukları bile içeri tıkan, Çözüm Süreci başladığında "bölünüyoruz" yaygarası kopartan Cemaatçiler, "Oyumuz HDP'ye" diyor. Bugün TV partinin grup konuşmalarını kesintisiz, canlı veriyor.
Dersim Katliamını, Ağrı vahşetini, Şeyh Sait zulmünü bugün bile sahiplenen, okullardaki seçmeli ana dil derslerini tehdit sayan CHP'nin vekilleri Kürtlere sandıkta "ya biz ya HDP" çağrısı yapıyor. Oh ne iyi, hatalarını anladılar diyeceğim ama bir de ikinci adımlarında bizzat kendileri açığa düşmeseler. Bunlar değil mi;
Batıdaki bir eylemde polisin tomalı müdahalesini eleştirirken, Diyarbakır'daki polisin sağduyusunu hatırlatıp "PKK'ya ayrımcılık yapılıyor" diyen? Newroz öncesi HDP'li vekillerle bir Ak Partili bakanın yan yana gelip Çözüm Süreci için verdiği fotoğrafın altına "terör mutabakatı" yazan?
Her şeyi denediler, şimdi siyasi husumetlerinin hesabını görecek piyon olarak bir tek Kürtler kaldı ellerinde. Buram buram sinsilik kokan kadirşinaslıklarının altında bu çaresizlik yatıyor işte. Bereket karşılarında, kolektif hakları geçtim, ana dilini kullanmak gibi gündelik yaşam pratikleri için bile mücadele etmek zorunda kalmış insanlar var. Dünü de biliyorlar, bugünü de. Ellerindeki, dillerindeki ırkçılık, ayrımcılık izlerine bakmadan işte bu, ülkenin en politikleşmiş kesimini kullanmaya kalkıyorlar biçareler.
Kürtler bu oyuna gelir mi? Yeni anayasa ve Çözüm Süreci'ni açıkça seçim vaadi olarak dillendirenler varken, tek bir dertlerine derman olmayacağı aşikâr beyaz Türk ve arkaik sol destekli romantik ittifaklara meyleder mi?