Batı- İslam ilişkileri noktasında gerilim her geçen gün artıyor. Charlie Hebdo dergisi gerginliği ve karşılıklı nefreti daha da körükleyecek bir kapakla çıktı dün.
Büyük şairin deyişiyle herkes nereye kulak kesilmişse ötekine sağır olmaya devam ediyor.
İşte bu yaşananlar özellikle liberaller için büyük filozof İsaiah Berlin'in değer çoğulculuğuna dayalı liberal-demokrat doktrinini yeniden hatırlamayı gerektiriyor.
Etyen Mahçupyan'ın çok doğru tabiriyle demokrat olamayacak kadar liberal olmak asla günümüzün meselelerini çözmüyor.
Türkiye'deki kimi kendine liberal diyenler de anti-demokratik liberalizm diyebileceğimiz bir hastalığa kendilerini kaptırdılar ve günümüz Türkiye'sinde meczuplaştılar.
***
Isaiah Berlin'i liberalizmin entelektüel tarihinde de özgün kılan şey; İskoç aydınlanma geleneği ve özel olarak David Hume kanalından gelen felsefi pozisyonu yaşadığı çağın da yakıcı sorunlarıyla yüzleştirerek oluşturduğu değer-çoğulculuğu (value- pluralism) doktrinidir.
Bu doktrin uygarlık kavramını bütün insanlığın toplu ilerleyişi, insanlığın durmadan artan toplu bilgi birikimi olarak gören modernist zihniyete karşı çıkan bir bakış açısını içerir.
***
Berlin'in karşı çıktığı bu sakat zihniyete göre uygarlık tek ve biricik bir olgudur. İnsanların ve toplumların görevi de bu 'tek' olan medeniyete sahip çıkmak, bu medeniyeti yaymak ve ilerletmektir.
Bu zihniyetten hareketle kimi devletler medeniyeti yaymak ve medeniyetten nasiplenmemiş kimi coğrafyaları medenileştirme misyonunu kendilerinde gördüler. Modern tarihteki birçok işgal, ilhak ve kolonizasyon hareketi bu 'uygarlık'çı ve 'tek'çi zihniyetle kendini meşrulaştırdı.
Bu modernist/ pozitivist algılama aracılığıyla bazı devletler de kendi halklarının kolonizatörü oldular. Kimi liderler kendi halklarına bir içkoloni muamelesi yaptılar. O halkların mevcut kültürünü ve değerlerini 'tek' olan 'muasır medeniyet'e aykırı gördüler ve o kültürel yapıyı yok etmeyi meşru görebildiler.
***
İşte Berlin özünde yoğun bir faşizanlık taşıyan bu modernist/ monist zihniyete karşı çok müteyakkız bir filozoftu.
Bu zihniyetin liberal değerlerin altını oyduğunu, liberalizmin ahlaki zeminini yok ettiğini düşünüyordu. Kendine liberal diyen kimi düşünürlerin bu 'tek'çi anafora kapılarak, "özgürlük" diye diye özgürlüğü yok edebilecek faşizan bir çizgiye kayabileceklerinin altını çiziyordu. Yukarıda kabaca özetlediğim modernist bakışın içinden savunulacak bir liberalizm tasavvuru ölmeye mahkûmdu.
Bugün de bu sakat zihniyetin çok sayıda örneğini hem Batı'da hem de ülkemizde görebiliyoruz.
Isaiah Berlin'in liberalizmin entelektüel tarihinden süzerek doktrine ettiği değer-çoğulculuğu anlayışı ise var olan toplumsal gerçekliği veri kabul ediyor, sayısız çeşitlilikteki yaşam biçimleri ve değer örgüleri arasından hangilerinin daha iyi olduğunun asla söylenemeyeceğini öngörüyordu. Berlin'in liberal-demokrat anlayışına göre var olan sosyal ve kültürel gerçeklik bizim normatif tercihlerimizden daha yaşamsal ve daha meşru idi. Berlin şöyle diyordu:
"Bazı değerler ve bazı yaşam biçimleri birbirinden ne daha iyi, ne de daha kötüdür.
Olsa olsa, farklı şekillerde her biri yine kendi içinde değerli ve kendi içinde anlamlı yaşam biçimleridir."
***
Evrensel ve tek bir doğru uygarlık biçimi olduğu fikrinin sonuç olarak bizi felakete götüreceğinin bilincine varmak günümüz liberaleri açısından çok hayatidir.