İki gündür idamlarının 42'nci yılı vesilesiyle katledilen üç solcu genci anıyorum bu köşede. Bir yargı cinayetiyle öldürülen üç genç... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan... Ve darbecilerin işlediği bu cinayeti tam gaz destekleyen Demirel ve AP zihniyeti... Halkının sevdalısı Başbakan Menderes'in takipçisi olduğunu iddia eden bir parti gidip utanmadan Adnan Menderes'i asan şerefsizlere yalakalık yapmıştı o dönem. 11 yıl önce Menderesleri katleden alçak darbeciler 1972'de de üç solcu genci katlediyor ve buna bir darbeyle devrilen partinin temsilcileri destek veriyordu...
***
İşin bir diğer trajik yanı 12 Mart darbecileri tarafından katledilen Denizler de 27 Mayıs darbesinden gururla ve kıvançla bahsediyordu. Denizler gibi solcu gençler Menderesleri katleden alçakları alkışlamıştı, şimdiyse aynı üniformayı giyen başka alçaklar Denizleri katlediyordu... Ve bu sefer de Menderes'in sözde takipçisi sağcı siyasetçiler bu gençleri öldüren darbecileri alkışlıyordu...
***
Ya sağdan ya da soldan birileri hunharca katlediliyor, sağ ile sol birbirine giriyor ama kazanan her zaman şerefsiz darbeciler oluyordu...
Yaşanan büyük bir tragedyaydı. Altı sene önce bugünlerde Taraf gazetesinde işte bu trajedi manzarasına isyan etmiştim. 1968 olaylarının 40. yılı anılıyordu ve 2008 ortamında bile hâlâ bu trajik tablo devam ediyordu...
O yazılarda bir yandan Denizleri katleden darbeci TSK zihniyetine öfkemi kusmuş, bir yandan da Denizlerin ulusalcı-sosyalist yolunun yol olmadığını haykırmıştım...
***
Şöyle demiştim: "
Deniz'in idam edildiği yaşlarda olan bu ülkenin bir genci olarak Türk 68'inin yani Denizlerin yani babalarımızın ve abilerimizin bizlere bıraktıkları fikri ve fiili mirası reddediyorum...
Özgürlük, barış, ahlak ve demokrasi adına Türk 68'inin bize bıraktığı miras asla olumlu değildir...
O hareketin vizyonu evrensel değil ulusalcı bir vizyondur... O mirasın, o yolun takipçisi olmamız sadece hem Menderesleri, hem Denizleri insafsızca asan, bu ülkenin ve devletin tek sahibinin kendi olduğuna inanan ve bu inanç uğruna herkesi harcayabilecek egemen zihniyetin işine yarar..."
***
Benim annem ve babam 1971'in Haziran ayında üniversiteden mezun olmuş, Eylül 1971'de evlenmiş bir çiftti. Üniversitede onlar da çoğu genç gibi sol hareketin saflarındaydı.
6 Mayıs 1972 günü, ikisi de hüngür hüngür ağlamışlardı Denizler için. O günlerde annem ablama hamileydi... İkisi de o günün hikâyesini defalarca anlattı bana. Denizlerin yolunun tıpkı Mustafa Kemal'in yolu gibi kutsal bir yol olduğuna inanıyorlardı. Denizlerin devrimciliğinin evrensel, özgürlükçü ve demokrat bir yol olduğuna inançları tamdı... Beni de bu inanç doğrultusunda endoktrine etmeye çalıştılar... Ben de bir zamana kadar kendimi bu yönde kandırmaya çalıştım ama olmadı, yapamadım. Kemalizmin ve sosyalizmin akıl ve vicdan sahibi bir insan için kabul edilebilir bir yanı yoktu. Türk 68'inin "sol" literatürünü okudukça ortada ne özgürlükçü ne demokrat ne evrensel hiçbir şey göremedim...
Türk 68'inin içinden gelip sonradan liberaldemokrat gözükenlerin de büyük çoğunluğu son iki sene içinde köklerindeki Kemalist çizgiye döndüler... Hiçbir zaman o dönemle açık ve gerçek bir hesaplaşma içine girmediler ve "Denizlerin yolu" romantizmini sürdürmeye çalıştılar... Sonuç hüsran oldu ve şimdi o eski solcu sözde yeni liberal kuşak tamamen meczup hale geldi. Birçok kimse yaşayıp yaşamadıklarının bile farkında değil... Hazin bir sonla bitti bu film...