Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Kitabı kokusundan anlamak

Yürümenin Felsefesi’nde yazar Frederic Gros ‘yürümek’ üstüne düşünerek okuru Nietzsche, Rimbaud, Rousseau, Kant ve Gandi’ye de uğrayan bir zihin yolculuğuna çıkarıyor. Üstelik kendini sakınmayan, sade bir üslupla

Bazı kitaplar vardır, sizi bekler. Elinize aldığınız an arkadaşınız olur. İnsanı sarar ve her hakiki dost gibi sarsar!

Yürümenin Felsefesi, böyle bir kitap. Yazarın şehri İstanbul olsaydı iyi olurdu, fakat mühim değil. Bazı insanlarla aynı manevi şehirdeyiz çünkü.

Yazar 'yürümek' üstüne düşünerek Nietzsche, Rimbaud, Rousseau, Kant ve Gandi'ye de uğrayan bir zihin yolculuğuna çıkıyor. Üstelik bazı yazarlara panik-atak geçirtecek denli kendini sakınmayan sade bir üsluba sahip.

Her ne kadar çeviride sorunlar olduğunu anlasak da... Kendi dil meşrebimizce bazı noktalara müdahale ederek, bırakıyoruz kitap konuşsun.

***

"Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim huyumuz, alışkanlığımız açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir..."

"Onca insan kitaplarını sadece başka kitapları okuyarak yazmıştır; o kitapların pek çoğu havasız kütüphanelerin kokusunu taşır. Bir kitabı neye dayanarak değerlendiririz? Kokusuna göre!"

Kokusuna göre, zira bir dolu kitabın üstüne okuma salonlarının küf kokusu sinmiştir. Havasız, ışıksız odalar.

"O kapalı mekânlara doğru düzgün nüfuz edemeyen hava, bir de küfle, usul usul çürüyen kâğıtların kokusuyla ve mürekkepteki kimyasal değişimle ağırlaşır. Buraların havası zehir yüklüdür.

Bazı kitaplarsa ferah havayı solur; dışarının zindeleştiren havasını, ulu dağların rüzgârını, göğe uzanan sarp kayalıkların zangırdatan buz gibi soluğunu ya da çamların arasından geçen yolların taze ve serin sabah esintisini. Bu kitaplar nefes alır. Mağrur, ölü bir bilgeliğe bulanıp ağırlaşmamışlardır."

"Yazarın fikrinin nasıl belirdiğini; fikirlerin mürekkep hokkasının başında, karnı sıkışmış, kafası sayfalara gömülmüş haldeyken gelip gelmediğini çabucak anlarız. Ki bu durumda kitabıyla alakamızı da çabucak keseriz!

Kasılmış bağırsaklar, kendini hızla ele verme konusunda bu ağır havadan, alçak tavanlardan ve dar odalardan geri kalmaz. Farklı bir ışık arayışı da vardır. Kütüphaneler her daim çok karanlıktır.

Yan yana dizili kim bilir kaç ciltten oluşmuş tepeler, yığınlar ve yüksek raflar; hepsi de ışığın içeri girmesini engellemek üzere bir araya gelmişlerdir. Bazı kitaplar dağların keskin ışığını veya denizin güneşli pırıltılarını yansıtır. Özellikle de renkleri...

Kütüphaneler de, yazılan kitaplar da gridir. Alıntılarla, referanslarla, dipnotlarla, sayısız çürütmelerle dolup taşarlar."

"Yazarın bedenini getirin aklınıza: ellerini, ayaklarını, omuzlarını, bacaklarını. Kitapları, fizyolojinin ifadesi olarak düşünün.

Okur; pek çok kitapta oturup kalmış, kamburlaşmış, iki büklüm olmuş, masanın üstüne büzülmüş bir bedenin varlığını hissedebilir!

Bir kitabın, bir insanın veya bir müzik kompozisyonunun değerini anlamaya yönelik ilk sorumuz şudur: Yürüyebiliyor mu?"

"Duvarların arasında hapsolmuş, sandalyelerine çakılıp kalmış yazarların kitapları hazmedilemeyecek kadar ağırdır. Masada duran diğer kitapların derlemelerinden doğarlar. Bu kitaplar semiz kazlara benzer: Alıntılarla beslenmiş, referanslarla doldurulmuş, dipnotlarla oldukları yere çökmüşlerdir. Gülle gibidirler, obezdirler, sıkıcıdırlar ve güçlükle, zor bela okunurlar.

Başkalarının zaten etraflıca anlattığı şeyleri tekrar eden 'kitaplardan' olma kitaplardır bunlar."

"Oysa eserini yürürken yaratan yazarın böyle prangaları yoktur. Başkalarının düşünceleriyle ağırlaşmamıştır. Başkalarının açıklamalarını ihtiva etmez; sadece düşünce, muhakeme ve karardan ibarettir. Onda bedenin esnekliğini, enerjisini, dansın ritmini duyumsarız."

"Düşünce, kültür ve geleneğin yarattığı karmaşalardan, belirsizliklerden, engellerden ve kalıplardan azadedir, sadece şeyin kendisi hakkındadır. Ortaya uzun, kılı kırk yaran eleştirel bir yorum değil, hafif ama derin düşünceler çıkacaktır. Asıl zorluk işte budur: Düşünce ne kadar hafifse o kadar çok yükselir ve kanaatin, takdirin, yerleşik düşüncenin dipsiz bataklığından hızla uzaklaşarak derinleşir. Kütüphanelerde doğan kitaplarsa ağır ve sığdır, ancak birer kopya seviyesinde kalırlar..."

"Yürürken düşünmek, düşünürken yürümek; sonra da yazmayı kısa bir molaya indirgemek, yürüyen bedeni geniş, açık mekânları seyreylerken dinlenmeye bırakmak" isteyenler için bu kitap tavsiye edilir...

Yürümenin Felsefesi

Frederic Gros

Çeviri: Albina Ulutaşlı

Kolektif Kitap

Deneme

192 sf., 12 TL

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA