Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Şahname’yi okuyan kaç kişi var aramızda?

Tek bir eserin ya da yazarın bir ulusun dilini ve kültürünü inşa etmesi hakkında abartılı laflar söylenmiştir. Churchil’in Shakespeare için “İngiltere’den daha önemlidir” dediği rivayet edilir. General De Gaulle’ün “Sartre Fransa’dır beyler” dediği de bilinir... Bu övgü ve abartıyı gerçekten hak eden bir yazar ve eseri varsa o da Firdevsi’nin Şahname’sidir

Şahname yalnız Acem tarihi ve edebiyatı zaviyesinden değil Dünya literatürü için de önemlidir.
Bir kere, yazarı bilinen en uzun epik şiirdir. 60 bin beyitten mürekkeptir. Müellifinin belli olması sayesinde Manas, Gılgamış, Nibelungen, Igor, Kalavela, Ramayana gibi benzerlerinden tefrik edilir.
Bir çiftçinin çocugu olarak dünyaya gelen Firdevsi'nin 10. yüzyılın son çeyreğinde baslayarak 30 yılda tamamladığı bu eser, 300 yıldır başka güçlerin tahakkümünde olan İran'ın gururunu onarmakla kalmamış, İran milli kimliğinin de kurucusu haline gelmiştir. İranlılığı ve Acemliği tarih öncesi çağlardan toplayarak yaşadığı çağa getirmiştir. Bugün 'bilmem kaç bin yıllık İran medeniyeti' gibi sözler duyuyorsak bu biraz da Firdevsi'nin eseridir.
Şahname'nin ya da bizde bilinen adıyla Şehname'nin üç bölümden oluştuğu kabul edilir.
İlk bölüme Mitolojik Çağ adı verilir. Keyumers'ten başlayıp Feridun'un ortaya çıkışına kadar olan bu dönemde Iran hükümdarları yalnızca Dünya hükümranı değil aynı zamanda birer medeniyet kurucudurlar. Devleri yenip tahakkümleri altına alarak Persleri karanlıktan çıkarıp aydınlığa taşırlar.

ADETA TARİHİ BİR VESİKA
İkinci bölümde hükümdarların yerini kahramanlar alır; bu yüzden bu bölüm Kahramanlık Çağı olarak da adlandırılır.
İran-Turan ikilemine giriş bağlamında, iyilik ile kötülük arasındaki mücadelenin metaforu olarak da okunabilecek olan ikinci bölüm efsanelerden destanlara geçiş özellikleri taşır. Kave'nin Dahhak karşısındaki şanlı direnişi;
Karen, Behram, Sam, Sohrab, Feramerz ve en önemlisi Rüstem gibi olağanüstü kişilikler bu bölümde sahne alır.
Üçüncü bölüme gelindiğinde Rüstem ölmüş, tarihi devirler başlamıştır. Behmen, Humay, Dara, İskender, Eskaniler ve Sasaniler ele alınır. Efsanevi ve destansı anlatılar, sıra dışı olaylar ortadan kalkar, gerçek kişilikler ve gerçek olaylar üzerine kurulu bir tarih anlatımı başlar. Bu geçişkenliği sayesindedir ki Sahname'yi sadece bir edebi eser değil de adeta bir tarihi vesika gibi görenlerin sayısı az değildir.
Sahname'nin yaşadığımız coğrafyanın kültürü üzerindeki etkisi zannettiğimizden daha derindir. Hem üslup hem de muhteva olarak kendisinden sonra yazılan eserlere ilham vermiştir. Sifahi olarak da kopyalanıp nesilden nesile aktarılmıştır. Yunan tragedyalarından farklı olarak İran'a mahsus, kendince milliyetçi ve yüceltici hususiyetler sergilemesi de bu yayılmaya mani olamamıştır.
Evliya Çelebi Bursa'daki kahvehanelerde Sahname-hanların, Sahname'yi ezberden okuyan kişilerin, dolaştığını anlatır. Divan şiirinin erken dönemlerinde şiirlerde övülen kişiler Sahname kahramanlarıyla karşılaştırılarak telmihler yapılmıştır. Bu kahramanların ve hikayelerin kimi özellikleri tarihin belli devirlerinde cemiyetlerin arketip ihtiyacını karşılamıştır.
Aslında çok da eskiye gitmeye gerek yok. 20. yüzyılın Türkiyesi'nde bile geleneksel muhitlerde yetişen pek çok çocuk ninesinden dinlediği pehlivan hikayelerinin, Rüstemlerin, Keykavusların bu kitaptan geldiğini büyüdüğünde anlamıştır.
Aslında bu yazıya Sahname'yi anlatmak için değil bir haber vermek için başladık. Osmanlı döneminde kimi nüshaları çevrilmiş ve padişahlara arz edilmişti. Fakat, farkında mısınız bilmem, çer çöp demeden her şeyin günümüz Türkçesine çevrildiği Cumhuriyet döneminde Sahname'nin esaslı ve bütünlüklü bir çevirisi birkaç yıl öncesine kadar yapılamamıştı.

EL DEĞMEMİŞ DİZELER
Hiç teşebbüs edilmedi demek haksızlık olur. Bazı girişimler olmuştu, fakat bunlar ya derleme mesabesinde kalmış ya da eserin bir kısmını kapsamıştı.
Bu yüzden Kabalcı Yayınevi'ne ve Prof. Dr. Nimet Yıldırım'a ne kadar teşekkür etsek azdır. Önce Prof. Dr. Necati Lugal'ın 1950'li yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dört cilt halinde yayımlanan 20 bin beyitlik çevirisini tamamladılar. Tek cilt halinde ve Sahname adıyla basılan bu eserde, Lugal'in aile fertleri sağ olsun, ilk nüshalarda olmayan 4 bin 483 beyite daha yer verilmişti.
Bu ilk cildin yayımlanmasının ardından Nimet Yıldırım bizzat çalışarak 27 bin 507 el değmemiş dizeyi daha tercüme edip kitaplaştırmış. Bu kitap da Sahname II adıyla raflardaki yerini almış.
Haberimiz henüz bitmedi. Sözünü ettiğimiz eser Iran tarafından düzenlenen ve 2016 yılında yayımlanan 2 bin 500'den fazla eserin katıldığı 24. Yılın Kitabı Ödülü yarışmasında 80 kişilik bilim heyeti tarafından "Yılın En Iyi On Kitabı" arasında seçilmiş. Yani, Fars Dili ve Edebiyatı dalında en büyük ödülü kazanmış. Nimet Yıldırım 7 Şubat 2017'de Tahran'da düzenlenen törende ödülünü İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'den almış.
Nimet Yıldırım'ı ve yayınevini kutluyorum. Dilerim bu kitap sadece meraklılarının değil bütün okurların ilgisini çeker.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA