Şu cümlelerin ortak paydası nedir? "Şarkıcının ağzı Tünel'e benziyordu...
Tamam abi, Cumhuriyet Anıtı'nın orada buluşuruz... Gençken Sent Antuan Kilise'sinde geyik olsun diye Noel ayini izlerdik... Rahmetli Entelektüel Cavit, Çiçek Pazarı'nın en renkli tiplerindendi...
Canlı bomba, Hüseyin Ağa Camii'nin az ilerisinde, kaymakamlığın önünde kendini patlatmıştı..." Adı geçmese de, sözü edilen kişi, olay ve mekanların ortak paydasının, İstanbul'un Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi olduğunu çoğumuz biliriz.
Çapı genişletirsek... Mesela Topkapı Sarayı, Lara Plajı, İbrahim Tatlıses şarkıları, Uludağ, Keban Barajı, Atatürk dendiğinde konu Türkiye'dir.
Niye? Çünkü bunlar ortak değerlerdir.
Gitmeseniz de, görmeseniz de, sevmeseniz de bunların Türkiye'de olduğunu, daha da ötesi, Türkiye'yi Türkiye yapanın bu ve benzeri değerler olduğunu bilirsiniz.
Hollandalı edebiyatçı, eleştirmen Pieter Steinz, kapsamı daha da genişletiyor ve Avrupa'yı Avrupa Yapan Değerler kitabında, bu yaklaşımı kıtaya uyguluyor. Vardığı sonuç kitabın altbaşlığını oluşturuyor: "Avrupa'yı bir arada tutan sanattır." Steinz mimarlıktan görsel sanatlara, edebiyattan müziğe, sekiz kategoride Avrupa'nın ortak değerlerini anlatıyor okura. Söz konusu olan çağları aşan yüksek sanat eserleri değil ama... Mona Lisa da 104 eserden oluşan listeye dahil, çizgi roman Asteriks, mobilya mağazası IKEA, Yüzüklerin Efendisi romanı gibi pop kültür ögeleri de...
104 eser az geldiği için yazar ayrıca kısa çerçeve metinlerle konuyu zenginleştirmiş. Mesela İngiliz Dedektif Edebiyatı'nın iki starı, Sherlock Homes'u yaratıcısı Canon Doyle ile Agatha Cristie'yi anlattıktan sonra, çerçeve metinde İskandinav Dedektif Edebiyatı'ndan da söz ediyor.
Böylece okur Ejderha Dövmeli Kız gibi romanlardan, The Killing gibi dizilerden haberdar oluyor.
Aklınıza "Bu kitap bir ansiklopediye mi benziyor?" sorusu geçebilir.
Hayır! Ne üslubu, ne de verdiği bilgiler ansiklopedi havasında...
Örneğin 1962'den beri hayatımızın içinde olan 'centilmen casus' James Bond'u anlatırken, yaratıcısı Ian Flemming'in bu adı, Amerikalı kuşbilimci James Bond'dan aldığını da yazıyor.
NAZİK BİR DİKTATÖR
Jacques Brel'in şahane şarkısı Amsterdam'ı konu edindiğinde, sanatçının bağnazlıklar ülkesi Belçika'yı fena halde eleştirdiğini öğreniyoruz:
"Kendimi Belçika'dan bir Avrupa ve Dünya vatandaşı olarak kurtardım." Hesaplı, işlevsel ama tasarımı hiç de fena olmayan IKEA mobilyalarından söz edenler, mutlaka 'Billy' kitaplıklarını bilir. 1979'da ilk kez evlere giren Billy, tasarımı kendi kendine öğrenmiş bir IKEA çalışanı olan Gillis Lundgren'in eseridir. Lundgren daha önce de 'Tore' adlı fevkalade işlevsel mutfak dolabını tasarlamıştır.
Peter Steinz ele aldığı konuyu bazen de hafiften eleştiriyor: "IKEA'yı totaliter bir sistem olarak niteleyebiliriz: Müşteri kartları, oteller, ceptel abone sözleşmeleri, bir euro'luk kahvaltılarıyla müşterileri kendine başlayan nazik bir diktatör." Biraz da fevkalade popüler hale gelmiş yüksek sanattan söz edelim. Mesela Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi... Bundan üç-dört yıl önce, 31 Aralık gecesi Berlin'de yeni yıla girilirken havai fişekler eşliğinde Dokuzuncu Senfoni çalınmıştı. O zaman Steinz'ın kitabından haberim yoktu. Yine de "Avrupalılık işte bu olmalı" diye düşünmüştüm. Zaten senfoni aynı zamanda Avrupa Milli Marşı'ydı. (Bizim maalesef başka kelimemiz yok. İlla 'milli' ve 'marş' demek zorundayız. Halbuki Avrupalılık ve Avrupa Birliği milli değil, senfoni de marş değil.) Kitapta başka hangi konular var? İşte birkaç örnek: Homeros'un destanları... Mona Lisa... Dante ve İlahi Komedyası... Don Juan ile Kazanova... Nobel Edebiyat Ödülü... Cannes Film Festivali... Picasso'nun faşizmi lanetlediği Guernica tablosu... Pinokyo ve Alice Harikalar Diyarında... Lego oyuncakları... Bir öneri: Bu kitabı okurken iki sorunun cevabını arayabilirsiniz:
1) "Ne kadar Avrupalıyım? 104 maddenin kaç tanesinden haberdarım?"
2) "Bu kitabı benzerini Türkiye için yapsam listeye neler koyardım?"