ABD başkanı Donald Trump'ın siyaset yapma ve hitabet üslubu, uluslararası siyaset alanında bir önceki başkanlık döneminden daha ciddi bir fırtınaya, çalkantıya sebep olmakta. Trump'ın uyarılarına, gözdağı veren üslubuna, tehdide varan söylemine karşı en 'tuzu kuru' ülke Çin gibi gözüküyor. Atlantik İttifakı üyesi olmayan gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında, göreceli olarak, ABD ekonomisine bağımlılığı en az, pek çok sektörde 'stratejik otonomi' adına hareket alanı geniş ekonomi Çin olarak karşımıza çıkmakta. Atlantik İttifakı'nın doğrudan veya dolaylı olarak bir parçası olan, ABD ile farklı düzeylerde müttefiklik ilişkisi olan ülkeler için ise hayat daha zor. Bununla birlikte, tüm bu zorlu tablonun ortasında Başkan Trump'ın hareket tarzının getirdiği önemli bir sonuç ta var: uluslararası siyasette 'maskeli balo'nun sonu.
Trump'ın ikinci dönemine kadar, kendisinin ilk görev dönemi de dahil, son 25 yıldır Amerikan yönetimleri, Vaşington'daki siyasi elitler, dünyaca kabul görmüş uluslararası norm ve değerlere sanki bir hassasiyet içindelermiş, demokrasi, insan hakları, uluslararası adalet, uluslararası siyasette çifte standardın önlenmesi, devletlerin Birleşmiş Milletler'ce onaylanmış toprak ve sınır haklarına sonuna kadar saygılılarmış gibi bir üslup ve tutum içerisinde siyaset yapıyor gözüküyorlardı. Başkan Trump, ikinci dönemi itibariyle, üzerindeki 'yaldız' zaten uzunca bir süredir sıyrılmış olan ve giderek daha fazla sırıtan maskeleri ortadan kaldırarak, 'maskeli balo'yu sonlandırdı. Artık, göstermelik de olsa 'hayırhah' gözükmeyle ilgili en ufak derdi kalmamış, 'dervişin fikri ne ise zikri de odur' tarzında bir siyaset yapma üslubunu benimsemiş, bu nedenle Gazze'yle ilgili son açıklamalarda olduğu gibi, atılması düşünülen adımların veya yapılacakların uluslararası kurullara ve teamüllere uyup uymadığını zerre dert etmeyen bir ABD yönetimi ile karşı karşıyayız.
Ek gümrük vergileri, ekonomik yaptırımlar, ambargolar uluslararası kurallara, dünya ticaretinin oturmuş köklü teamüllerine aykırıymış, ülkelerin en tartışılmaz ekonomik, ticari ve siyasi hakları, uluslararası hukuk sistemi ayaklar altına alınıyormuş, zerre umursamayan, bir süper güç olmak yerine, 'küresel bir feodal' olmayı artık önceliklendiren, bu amaçla da dünyaya ve kendisine sebep olacağı zararlara en ufak hassasiyet dahi göstermeden her türlü ekonomik, ticari, siyasi ve askeri operasyonu, manevrayı mübah gören bir yaklaşımı şaşkınlıkla izliyoruz. Acıdır ki, çok taraflı uluslararası sistem ve temsil eden küresel ve bölgesel ekonomik, ticari, siyasi ve askeri teşkilatlar da 'vahşi batı' tarzı bu üslup ve davranış kalıbına karşı adeta hareketsiz hale gelmiş, güçlü bir tepki veremez hale gelmiş gözüküyorlar. Uluslararası düzenlemeler yerine, 'orman kanunu' yaklaşımının tüm küresel sistemi esir aldığı bir konjonktüre doğru dörtnala gidiyoruz.
Başta yükselen E7 ekonomileri, dünyanın önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan 40 ekonomisinin tümü, küresel ekonomi- politik sistemi sarsan bu üslup ve davranış kodları depremine karşı, bağışıklık sistemini güçlendirecek, direncini, dayanma kapasitesini tahkim edecek, hareket alanını genişletecek ve alternatif çözümleri zenginleştirecek ciddi çalışmalar yürütmek zorunda. Önde gelen 40 ekonominin tüm kurumları önümüzdeki zorlu döneme yönelik çözümler noktasında, farklı ekonomik ve ticari işbirliklerini zenginleştirme noktasında eskisinden daha fazla koordinasyon içerisinde olmak zorundalar. Bu noktada, Küresel Güney ülkeleri arasında, Güney Doğu Asya ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri ve Afrika ülkeleri arasında işbirliği arayışlarının hız kazanması hiç birimiz için şaşırtıcı olmamalı. Türkiye ise, bilhassa Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın kararlı ve vizyoner liderliğinden, iradesinden kendisine yepyeni işbirliği fırsatları çıkaracak en şanslı ülkeler arasında yer almakta.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Kerem Alkin | Uluslararası siyasette 'maskeli balo' bitti