2008 küresel finans krizinden bu yana Avrupa için parlak, itibarlı, dünya için çekici bir kıta olarak bahsedilebilecek bir dönemin içinde geçmiyoruz. Avrupa'nın pek çok önde gelen ülkesinde merkez siyaset ciddi sınamalarla karşı karşıya iken, aşırı sağ siyasi eğilimler güçlenmeyi sürdürürken, Avrupa'nın yakın geleceği için önemli sınavlar da söz konusu. İlki, hızlanan küresel parçalanmanın (global fragmentation) sonuçlarına katlanmak ve çözüm üretmek. Zengin bir coğrafya olan Avrupa için, yeterince rekabet koşullarında üretemediği pek çok ürünü, enerjiyi ve teknolojiyi dünyadan ithal etmek 2017'ye kadar kolay bir çözümdü. Ancak, Donald Trump'ın ilk başkanlık döneminde, 2017'den itibaren küresel ekonomik parçalanma hız kazanıp, ABD Rusya ve Çin'e yönelik yaptırımları sertleştirdikçe, Avrupa için enerji ve teknolojiye ulaşmak giderek zorlaştı.
İki siyah kuğu, 'Kovid-19' ve Rusya-Ukrayna Savaşı Avrupa'yı daha da temellerinden sarstı. 20 Ocak'ta göreve başlayacak olan Donald Trump'ın ikinci dönemini de dikkate aldığımızda, Avrupa'yı 2025'de 'Yeni Soğuk Savaş' dönemi kaynaklı önemli şoklar bekliyor. Avrupa'nın ikinci sınavı, yeni Trump döneminde Avrupa konusunda müttefik bir anlayıştan, daha hasımvari bir söyleme doğru olası dönüşüm olacak. Trump daha şimdiden Avrupa'ya Çin'le arasına mesafe koyması çağrısında bulundu. Üstüne, 'Rusya'dan enerji almayın' dedi ve Avrupa'nın lehine olan dış ticaret açığının azalması için Avrupa'yı ABD'den daha fazla enerji ithalatı yapmaya davet etti. Avrupa'nın savunma ve güvenlik harcamaları konusunda kesenin ağzını açması ve Avrupa'nın savunmasında ABD'nin rolünün azaltılması sırada bekleyen olası gelişmeler.
Üçüncü önemli sınav ise, Rusya- Ukrayna Savaşı'nın süregelen artçı şokları. Avrupa Ukrayna için elini taşın altına fazlasıyla koydu. Ancak, savaşın gidişatı Avrupa'nın geleceği açısından olumlu bir tabloya işaret etmiyor. Avrupa kendisini daha fazla güvenlik tehdidi ile karşı karşıya hissederken, Avrupa siyasetinde yükselen aşırı sağ Rusya ile bu kadar zıt bir siyaset izlenmesini doğru bulmadıklarını belirtmekte. Avrupa'da yükselen aşırı sağ siyasi eğilimin iktidarın bir parçası olması bu şekilde hız kazanırsa ve Avrupa'nın Rusya-Ukrayna Savaşı konusundaki tutumunda bir değişim hız kazanırsa, savaşın gidişatı da, NATO şemsiyesi altında Ukrayna'ya verilen destek de farklılaşabilir. Tam da bu noktada, Ukrayna'dan transit geçen Rus gazıyla ilgili sözleşmenin süresinin dolması bu karmaşık denklemin üstüne eklenmiş durumda. Avrupa 'buna hazırdık' dese de, Avrupa'nın enerji arz güvenliğine yönelik de bir sınavı olacak.
Avrupa'nın dördüncü büyük sınavı ise, verimlilik ve sanayi üretimindeki cazibe kaybı. Bu durum, Avrupa Kıtası'nı doğrudan yatırımlar konusunda da olumsuz etkilemekte. Yapay zeka, akıllı cihazlar, temiz enerji teknolojileri, yüzde 100 elektrikli yaşam, Avrupa pek çok yükselen alanda önemli sınamalarla karşı karşıya. Bu durum, yeni nesil sanayileşme hamlesi, ortak savunma ve güvenlik konsepti oluşturma, küresel tedarik zincirindeki rolünü yeniden güçlendirme ve enerji arzını çeşitlendirme gibi stratejik başlıklarda Avrupa'nın en etkili işbirliği geliştirebileceği ülkenin 'aday' Türkiye olduğuna işaret ediyor. Nitekim, Cumhurbaşkanımız Erdoğan da AB Komisyonu Leyen'e son ziyaretinde Türkiye ile AB arasında her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç olduğunu hatırlatmıştı. Umarız, Avrupa Türkiye'nin vazgeçilmezliğini 2025'de hızlı idrak eder.