Gerek Birleşmiş Milletler, gerek OECD, gerekse de IMF ve Dünya Bankası, tüm uluslararası teşkilatların analizi '2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin yakalanamayacağına işaret ediyor. İki siyah kuğu, 'Kovid-19' ve jeopolitik tehditler, zaten kör topal ilerleyen sürdürülebilir kalkınma hedeflerini büsbütün sekteye uğrattı. Dünya ekonomisi küresel kalkınmanın ağır bir şok yaşamasına dair ciddi bir tehditle karşı karşıya, Son dönemde, küresel güç merkezleri arasında 'kalkınma' üzerinden yoğunluk kazanmış olan 'yumuşak güç' rekabeti de ağırlık kazanmış durumda. Her küresel güç merkezi, küresel kalkınmayı kendisinin yeniden ayağa kaldırabileceğine dair farklı altyapı yatırım ve işbirliği projeleri ortaya koymakta. Ancak, önerilen altyapı hamleleri ve işbirliği projelerinin 'kazan-kazan' ilkesinden çok, söz konusu güç merkezinin küresel sistemdeki etkisini arttırmaya yönelik bir yaklaşım içerdiği gözleniyor.
Küresel kalkınmanın ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olmasının en temel nedenlerinden birisi, jeopolitik tehditlerin demokratik yaklaşımları, adalet ve insan haklarını gözeten duruşu dünyanın her noktasında geriletiyor olması. Küresel güç merkezleri arasında derinleşen rekabet, her birisinin bir diğerini belirli bir coğrafyadan çıkarma savaşına da dönüştüğünden, bu savaşı kazanabilmek için her şeyin mübah görüldüğü ve tüm bir insanlığı, uygarlığı tehdit altında bırakan meşakkatli bir dönemin içinden geçiyoruz, Akıl ve mantığı temsil ettiği düşünülen, umut edilen uluslararası teşkilatlar önde gelen ülkeleri bu acımasız rekabetten uzaklaştırabilecekler mi; adalet ve insan haklarına dair beklentilerde uluslararası toplumu cesaretlendirebilecekler mi, kolay gözükmüyor. Bilhassa, Atlantik İttifakı'nı temsil eden teşkilatlar açısından tablo 10 yıl öncesine göre daha zorlu bir etaba işaret etmekte.
Küresel ekonomi-politikte iddiası olduğunu ifade eden yeni küresel ve bölgesel platformlar da, artık Atlantik İttifakı'nı temsil eden teşkilatlar kadar, hatta kimi noktalarda daha iddialı bir kaynağa ve uzmana sahip olduklarını belirterek, küresel kalkınmayı ve küresel adaleti yeniden tesis edecek çözümlerin kendilerinden çıkacağını iddia ediyorlar. Atlantik İttifakı teşkilatlarının en kritik avantajı ise, çalışmalarına 60-70 yıl önce başlamış olmaları. Bununla birlikte, son dönemde yükselmekte olan yeni uluslararası platformlar artan bir tempoda daha iddialı çalışmaları, daha kapsayıcı çözümleri ortaya koymaya başlarlar ise, Atlantik İttifakı teşkilatları için süreç daha da zorlaşacak. Bu nedenle, ciddi tehditlerle karşı karşıya olan küresel kalkınmaya yönelik yeni çözüm önerilerini kim daha hızlı ortaya koyar ise, uluslararası alanda da o teşkilat veya platform sesini daha fazla duyurabiliyor olacak.
Küresel kalkınmanın yeniden ayağa kaldırılmasına yönelik somut, gerçekçi ve uygulanabilir çözümler üretilemez ise, küresel yoksulluk ve işsizliğin derinleşeceği, küresel ve bölgesel huzursuzlukların daha da yoğunluk kazanacağı çözümler üretilmesi gerekiyor. Aksi taktirde, uluslararası ekonomi-politik sistemi daha da kaosa sürükleyecek zorluklar bizi beklemekte, Bu nedenle, hangi uluslararası teşkilat, hangi uluslararası platform somut, gerçekçi, kapsayıcı çözümleri ortaya koyar ise, geniş ölçüde bir küresel ve bölgesel kabulü de yakalıyor olacak.