Bir süredir küresel ekonomi-politik sistemi temsil eden kimi uluslararası teşkilatlarda ve bilhassa Atlantik İttifakı'nın başkentlerinde çalışmalar yürüten düşünce kuruluşları da yoğunluk kazanan bir dizi tartışma konusunu aktarmak isterim. Tartışma başlıklarının en çarpıcı olanlarından ilki 'düşman oluşturma miti elde mi patladı' başlığı. Kapitalist sistemin ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra derinlik kazanan 'Atlantik İttifakı'nın konsolidasyon amaçlı olarak aralıksız düşman oluşturma mekanizması acaba ters mi tepti? 21. Yüzyıl'da güç merkezlerinin birbirlerini 'düşman' ilan etmesi, küresel ekonomi-politik sistemi daha da derin bir belirsizliğe, girdaba mı sürüklüyor? Yeni bir 'soğuk savaş' dönemini oluşturmanın maliyet-avantaj dengesi, bir önceki Soğuk Savaş dönemine göre daha da mı ağır kayıpların habercisi?
İkinci soru başlığı, kapitalist sistemin artık daha derinlemesine demokrasi ve insan haklarını mı tehdit ettiği? Bu nedenle, 'bilinçli kapitalizm'in, salt kar odaklı bir kapitalizm yerine, toplum menfaatini, katma değerin hakkaniyetli dağılımını önceliklerinden bir kapitalizmin, devlet otoritesinin toplumsal barışı önceliklendirdiği bir yeni nesil kapitalizm anlayışının vakti gelmedi mi? Gelişmiş ekonomilerde dahi fakirleşmeyi ve gelir dağılımı adaletsizliğini yeniden tetiklemiş olan 'eski nesil' kapitalizm, söz konusu gelişmiş ekonomilerde demokrasiyi ve insan haklarını tehdit etmiyor mu? 'Yabancı düşmanlığı'nı tetiklemiyor mu? Bu soru başlığıyla bağlantılı olarak yapılan üçüncü sorgulama ise, batı dünyasının, Atlantik İttifakı'nın 'istikrarın temsilcisi' olma vasfını kaybetmekte mi olduğu? Batı toplumları küresel değerlere dayalı olduğu ifade edilen sistemlerine olan güveni mi kaybediyor?
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin özeline gelir isek, dördüncü bir kritik soru başlığı, AB'nin küresel krizler karşısında özgül ağırlığının buharlaşıp buharlaşmadığı. Son Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarından hareket ile, Brüksel acaba AB üyesi ülke toplumlarına, seçmene merkezden şekillendirilen küresel ve bölgesel öncelikleri izah etmekte büyük zorluklar mı yaşıyor? Küresel finans krizinde eleştiriye maruz kalan AB'nin Akdeniz kanadı, bugün küresel ve bölgesel gelişmelerin, küresel sistemin nereye doğru evrildiği noktasında, acaba AB'nin orta ve kuzey kanadını temsil eden ülkelere göre daha gerçekçi ve akılcı mı davranıyor? AB'nin güney kanadının güçlü ülkeleri 'Küresel Güney'in yükselişini, uluslararası ekonomi-politik sistemde artan ağırlığını acaba AB'nin orta ve kuzey kanadına göre daha başarılı mı analiz ediyor?
Beşinci bir soru başlığı, Atlantik İttifakı'nın batı yakası ile doğu yakası arasında, Asya-Pasifik başlığında bir süredir derinleşen görüş ayrılıkları giderilebilecek ve Atlantik İttifakı içerisinde Asya-Pasifik açılımı konusunda bir konsensüs oluşturulabilecek mi? Atlantik'in iki yakası arasında 'Küresel Güney' ülkeleri ile ilişkiler konusunda gözlenen ayrılıklar, dalgalanmalar giderilebilecek mi? Atlantik İttifakı'nın 'okyanus' grubu ile 'kara' grubu arasında küresel ve bölgesel jeopolitik gerginliklere yönelik yaklaşım farklılıkları, ülkelerin hükümetleri ile toplum kesimi arasındaki görüş farklılıkları giderilebilecek mi? Yukarıda sıraladığımız soru başlıklarının tümü, özünde Atlantik İttifakı'nın küresel ekonomi-politik sistemin geleceğindeki konumunu da netleştirecek başlıklar. Atlantik İttifakı'nın kanaat önderleri bu başlıkları yeterince sorgulayacaklar mı, ciddiye alacaklar mı, oluşturacakları cevaplar Atlantik İttifakı'nın gelecekteki konumunu nasıl etkileyecek, birlikte takip edeceğiz.