Kovid-19' küresel virüs salgınına kadar, dünya ekonomisinin önde gelen ekonomileri arasında küresel rekabet ağırlıklı olarak 'ekonomik zemin'de yürüyen bir süreç olarak takdim ediliyordu; ya da bu yönde bir algıyla öne çıkarılıyordu. Ancak, küresel virüs salgını, gerçekleşme ihtimali düşük bir risk iken tüm dünyayı sarstığında, küresel rekabetin üzerindeki 'ekonomi' ağırlıklı görüntü, 'yaldız' döküldü. Bir anda, küresel ticari rekabetin kıtalara sirayet etmiş 'jeopolitik' yönünü daha kolay görür hale geldik. Rusya-Ukrayna Savaşı ve Orta Doğu'da yaşanan gelişmeler ise 'jeopolitik çatışmalar'ın küresel rekabet üzerindeki etkisinin katlanmasına sebep oldu.
Bugün, küresel iklim krizine bağlı olarak yeşil dönüşümü ve enerji geçişini konuşuyoruz. 21. Yüzyıl'ın yükselen kıtası Afrika'nın kalkınmasını tartışıyoruz. Dünya vatandaşlarının günlük hayatlarını ve iş yaşamlarını derinden etkileyen 'süpersonik dijitalleşme'yi konuşuyoruz. Ancak, bu başlıkların hemen ardında, küresel güç merkezleri arasında derinleşen 'jeopolitik gerginlikler' artık daha fazla öne çıkıyor, daha fazla göze batıyor. Bir yönüyle, önde gelen ülkeler artık bir realite olan 'jeopolitik gerginlikler'i saklama ihtiyacı duymuyorlar. Hatta, tersine söz konusu jeopolitik gerginlikleri nedenselleştirerek, hatta kimi zaman 'istismar' ederek Kuzey Yarıküre'de veya Güney Yarıküre'de, Atlantik ve Pasifik'te yeni ittifaklar oluşturmayı, ekonomik, siyasi ve askeri yeni işbirliklerini derinleştirmeyi hızlandırmış durumdalar.
Bu tablonun dünya ekonomisi ve küresel ticaret üzerindeki en belirgin etkisi performans kaybı ve katma değer artışının zayıflaması olarak kendini gösteriyor. 2000 ile 2019 arası dünya ekonomisi ortalama yüzde 3,8, gelişmekte olan ekonomiler ise yüzde 5,5 büyümüşken, 2020'den bu yana ciddi bir büyüme performansı kırılması yaşanmakta. 2000 ile 2004 arası, dünya ekonomisi ve küresel ticaret sadece 'iş yapmaya odaklı' iken yakalanan verimlilik performansı, 2015-2019 döneminde zaten üçte bire düşmüştü. 2020'den bu yana G7 ve pek çok G20 ülkesinde verimlilik ve üretkenlikle ilgili sorun daha da derinleşmiş durumda. Çünkü, önde gelen ekonomiler 'jeopolitik gerginlikler'in sebep olduğu derin belirsizlikler nedeniyle ne yeni yatırımlara, ne de üretkenlik ve verimliliğe yeterince odaklanamıyorlar.
2024 ve 2025'in de ötesinde, küresel büyümenin 2024-2028 döneminin bütününde yüzde 3,1 seviyesi veya altında kalması öngörülüyor. Bu durum, 2008 küresel finans krizine rağmen, 2000 ile 2019 arası yüzde 3,8 büyümeyi başarmış dünya ekonomisinin en az 0,7 puanlık bir performans kaybı yaşaması anlamına geliyor. Bunun anlamı, 2000 ile 2019 arası ortalama her yıl 3,4 trilyon dolar büyüyen dünya ekonomisinin 2020 ile 2023 arası ortalama 3 trilyon dolar büyüdüğü. Bu durumda, 2020 ile 2030 arası en iyi koşullarda ortalama yüzde 2,6 ile 3 arası büyüyecek bir dünya ekonomisinde, en az 4 trilyon dolar civarında bir performans kaybından söz ediyoruz. Bu tablo pek çok önde gelen gelişmiş ekonomi için aynı zamanda vadesi gelen kamu borçlarının geri ödemesi için kaynak kaybı, toplanabilecek vergi gelirinin altında bir vergi geliri anlamına da gelmekte. Türkiye Ekonomisi 2000-2019 dönemini yüzde 5.5 büyüme, 2020- 2023 dönemini ise yüzde 5,8 büyüme ile geride bıraktı. Türkiye'nin 'dirençli büyüme' performansını dikkatle takip etmekte yarar var.