Başta Türkiye, dünyanın önde gelen 40 ekonomisi arasında küresel ticarette rekabet salt nihai ürünler piyasası üzerinden yürümüyor. Son 100 yıldır, hammadde, ara mamul ve yarı işlenmiş mamul piyasalarındaki küresel rekabetin zaman zaman nihai ürün piyasalarındaki rekabetten çok daha sert olduğunu belirtebiliriz. Önümüzdeki 10 yıl için, küresel hammadde, daha geniş boyutu ile 'küresel emtia piyasaları'nda yaşanacak dönüşüm de bu açıdan uluslararası ekonomik teşkilatların en kritik araştırma başlıklarından birisini oluşturmakta. Söz konusu araştırma raporlarında, küresel emtia piyasalarında gelecekteki rekabet koşullarını, hangi emtiaların önümüzdeki 10 yıl daha fazla öne çıkacağını belirleyecek üç önemli trendden ilkini 'yeşil bir ekonomiye geçiş' oluşturmakta.
Hiç şüphesiz, 40 önde gelen ekonominin karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik küresel hedefler, küresel ısınmayı '1.5 derece' ile sınırlama çabası, temiz ve yenilenebilir enerji üretimini destekleyen ürünlere, yüzde 100 elektrikli bir dünyaya yönelimi hızlandırdı. Bunun doğal sonucu olarak, pillerin, bataryaların yapımı ve çalıştırılması için nikel, lityum ve kobalt gerekliliği; temiz ve yenilenebilir enerji santrallerinde güç üretmek için bakırın gerekliliği, bilhassa 'güneş' enerji teknolojilerinde yaygın olarak alüminyum öne çıkmakta. Dünya fosil yakıt bazlı hidrojen türevlerinden uzaklaştıkça, düşük karbonlu mavi ve yeşil hidrojen enerji emtia piyasalarında giderek öne çıkan alan olacak. Bugün, uluslararası enerji piyasalarında yüzde 1 payı olan yeşil hidrojen üretiminin 2030 yılına kadar yüzde 10'a çıkması bekleniyor.
İkinci önemli küresel trend 'katlanan dijitalleşme'. Gerçek manada dijital bir gelecek, onu destekleyecek belirli bir dizi emtiaya ciddi ihtiyaç duyulması anlamına geliyor. Standart bir akıllı telefonda dahi, bakır ve lityum dahil, 35'ten fazla mineral ve metal emtia gerekiyor. Kalay da dijital ürünlerde kullanılan önemli bir metal ve önümüzdeki yirmi yılda küresel talebi adeta sıçrayacak. 8 milyar insanın ihtiyaçlarını karışlamak adına, küresel üretim sisteminin günün 24 saati daha 'açık' (on) halde olması, 'dijital geçişi' ivmelendirmesine bağlı olarak, daha fazla küresel enerji üretimi anlamına da gelecek. Bu durum, üretiminin ve yaşamın her noktasındaki dijital ürünleri desteklemek için kullanılan tüm emtialar için parlak bir gelecek anlamına geliyor. Nitekim, hem 'yeşil ekonomiye geçiş', hem de 'katlanan dijitalleşme' nedeniyle, dünyadaki mevcut madenlerin gelecek talep dalgasını karşılamakta zorlanacağına dair beklentiler, bakırı son iki yılda ilk kez ton başına 10 bin dolara ulaşmış durumda.
Üçüncü önemli küresel trend ise, 'sağlıklı ve bilinçli tüketici'. Önümüzdeki 10 yıl, küresel ölçekte tüketiciler daha sağlıklı, daha bilinçli ve çevreye daha duyarlı hale gelecek ve bu nedenle tüketmeyi seçtikleri ürünlerde daha da seçici olacaklar. Tarımda, önümüzdeki 20 yıl içinde sığır eti gibi kırmızı et tüketiminde azalma, kümes hayvanı eti, balık ve deniz ürünlerinde, su ürünleri yetiştiriciliğinde artış gözlenecek. Gıda endüstrisi ise, düşük karbonlu gıdalara yönelikleri hızlandırdıkça, alternatif proteinler de yükselişe geçecek. Hayvancılık üretimi genişledikçe ve modernleştikçe mısır ve soya fasulyesi gibi endüstriyel tarım ürünlerine olan talep artacak ve bu da daha fazla "ticari" yem gerektirecek. Tüketiciler daha düşük çevresel ayak izine sahip daha sağlıklı gıdalara yöneldikçe, meyve ve sebzelere olan talep de artacak. Küresel tarım ve gıda endüstrisi de tüketici beklentilerindeki değişime göre kendisini yeniden yapılandıracak. Üstüne, dünya nüfusu için tarımda dijitalleşmenin hızı kazanması, verimliliği arttırdığı ölçüde, başta gübre ve diğer tarımsal girdilerde talep patlamasını da tetikleyecek. Küresel piyasalarda emtiaları daha yakın takip etmekte yarar var.