2008 küresel finans krizi, dünyanın önde gelen 40 ekonomisinde 'konvansiyonel' metotlarla üretim yapan tüm reel sektör temsilcilerinin hayatını zorlaştırdı. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) iki uzmanı Nan Li ve Diaa Noureldin'in kaleme aldıkları 'Dünya Orta Vadeli Büyümeyi Canlandırmak İçin Verimlilik Reformlarına Öncelik Vermeli' başlıklı rapor, verimliliği artırmaya yönelik iddialı adımlar atılmaması halinde, küresel büyümenin tarihsel ortalamanın hayli altına düşeceğine işaret ediyor. IMF'in uluslararası ekonomi çevreleri ve dünya kamuoyu ile paylaştığı küresel ekonomik büyüme öngörüleri 1995-2010 döneminde yüzde 4,2-4,9 arılığındayken, son 15 yılda önce yüzde 4'ün altına, son dönemde ise yüzde 3'e gerilemiş durumda.
IMF'e göre dünya ekonomisi, döngüsel iniş ve çıkışlardan arındırılmış küresel büyüme oranı açısından, küresel finans krizinden bu yana istikrarlı bir şekilde yavaşladığına dair ciddi bir gerçekle karşı karşıya. Bu nedenle, verimliliği arttıracak kamu politikaları müdahalesi olmadan ve yapay zeka gibi yeni gelişen teknolojilerden yararlanılmadan, geçmişteki daha güçlü büyüme oranlarının geri dönmesi pek te olası gözükmüyor. IMF'in analizi, küresel ölçekte gerçek bir pazar rekabetine ve açık bir küresel ticarete, finansa kolay erişime ve işgücü piyasası esnekliğini artırmaya odaklanmış politika eylemlerinin ancak küresel büyümeyi 2030'a kadar yaklaşık 1,2 puan artırabileceğini öne sürüyor. Yani, tekrar yüzde 4,-4,2 küresel büyüme trendine dönmek mümkün.
Yapay zekanın halen işgücü verimliliğini artırma potansiyeli belirsiz. Bununla birlikte, potansiyel olarak önemli. IMF, yapay zekanın ülkelerce ve sektörlerce benimsenmesine ve iş gücü üzerindeki etkisine bağlı olarak muhtemelen küresel büyümeye 0,8 puanlık bir katkı sağlayacağını öngörüyor. IMF'in 5 yıllık ileriye yönelik tahminlerine göre, küresel büyüme 2029'a kadar, yüzde 3'ün biraz üzerinde kalsa da, ivme kaybedecek. IMF'e göre bu durum küresel ölçekte yaşam standartlarındaki iyileşmeyi tersine çevirme tehdidi oluşturuyor. Zengin ve daha fakir ülkeler arasındaki yavaşlayan büyüme dengesizliği, iki ülke grubu arasındaki küresel gelir yakınsaması olasılığını daha da sınırlayabilir. Yetmezmiş gibi, kalıcı bir düşük büyüme senaryosu, yüksek faiz oranlarıyla birleşerek, küresel borcun sürdürülebilirliğini de riske atabilir.
Türkiye gibi kamu borcu ve bütçe açığı açısından disiplini kaçırmamayı başarmış birkaç ülke dışında, kamu borç stoku ve bütçe açığı sınırlarını zorlayan ekonomilerde, hükümetlerin ekonomik yavaşlamaya karşı koyma, sosyal refah veya çevresel girişimlere yatırım yapma kapasitesi daha da kısıtlanabilir. Dahası, küresel ölçekte zayıf büyüme beklentisi sermaye malları (makine, teçhizat, fabrika) ve teknolojilere yatırımı caydırabilir ve ne yazık ki yavaşlamayı da derinleştirebilir. Küresel işsizliğin artmasından kaynaklanan huzursuzluk bir yana, üstüne binen 'jeoekonomik parçalanma'dan kaynaklanan güçlü rüzgarlar, zararlı tek taraflı ticaret ve sanayi politikalarıyla birlikte küresel büyümeyi zaten kötüleştiriyor.
Bu nedenle, şirketler ve firmalar arasında işgücü ve sermaye malı tahsisinin iyileştirilmesini, büyük ekonomilerdeki yaşlanan nüfustan kaynaklanan işgücü kıtlığının giderilmesini, büyümenin temel itici güçleri olan emek, sermaye mallarının verimliliğini, toplam faktör verimliliğini arttıracak politikalara odaklanmak öncelikli. IMF, yaşlanan nüfuslarını göçmenleri işgücüne kazandırarak çözmeye çalışan gelişmiş ekonomiler için bunun kalıcı çözüm olmadığını da hatırlatıyor. Uluslararası ekonomik teşkilatların önümüzdeki 5 yıllık gündemi bu olacak.