2. Dünya Savaşı sonrasında, küresel ekonomi-politik düzen '2 kutuplu' bir dünyaya dönüşürken, herhangi bir 'kutup'un parçası veya üyesi olmak istemeyen, 2. Dünya Savaşı'nın getirdiği küresel ve bölgesel etkilere bağlı olarak bağımsızlıklarını da elde etmiş Asya ve Afrika ülkeleri, Endonezya'nın Bandung kentinde 18-24 Nisan 1955'te bir araya gelerek, bağımsızlıklarını perçinlemek istedikleri bir 'tarafsızlık', 'bağlantısızlık' vurgusunu ilk kez ortaya koydular. Bu toplantıya Endonezya'nın ev sahipliği yapması da, bu toplantı sonrasında, Yugoslavya, Hindistan ve Mısır'ın liderliğinde, 1961 yılında Belgrad'da 'Bağlantısızlar Hareketi'nin resmen hayat bulması da şaşırtıcı olmamalı hiç kuşkusuz. 1961, Atlantik İttifakı'nın Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nı da (OECD) faaliyete geçirdiği tarihtir.
Bugün, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'in, sonrasında Güney Afrika'yı da yanlarına alarak, BRICS Platformu'nu da oluşturmaları da o ölçüde şaşırtıcı olmamalı, hiç kuşkusuz. Peki, BRICS'e 1 Ocak 2024'den Mısır, Arjantin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Etiyopya'nın üye olması, bir önceki paragrafta paylaştığımız tarihsel süreç dikkate alındığında şaşırtıcı mı? 1990'ların başlarında Soğuk Savaş bitip, Sovyetler Birliği dağıldığında, dünya 'tek kutuplu' bir yapı içerisinde kendini bulduğunda, 'Bağlantısızlar Hareketi'nin anlamı da zayıflamış olabilir veya bu şekilde algılanmış olabilir. Oysa, 'Küresel Kuzey' kadar, 'Küresel Güney'in varlığı da bir realiteydi ve 'Bağlantısızlar Hareketi'nin popülaritesi azalsa da, 'Küresel Güney'in varlığı tüm gerçekliğiyle karşımızdaydı.
21. Yüzyıl büyük umutlarla başladı. Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinin öncelikleri arasında yer alan 'yoksullukla mücadele', kıtalar ve ülkeler arasında yaşam standardı uçurumlarının kapanması başlıkları heyecan vermekteydi. Ancak, yeni yüzyılın ilk 15 yılı geride kaldığında, 'sorunlar küreselleşirken', 'açlık', 'yoksulluk' sorunu belirli coğrafyalarda bırakın kısmen iyileşmeyi, daha derinleşirken, 'Küresel Kuzey'in kibrinden ve sorunları çözme kapasitesindeki zafiyetten, göç, güvenlik gibi kritik önemde başlıklar 'bölgesel' olmaktan, 'küresel' olma seviyesine geçtiler. 'Küresel Güney'i temsil eden ülkelerin dünyanın karşı karşıya kaldığı ciddi meselelere karşı üretilen çözüm önerilerinin yetersizliğine duydukları endişe ve kızgınlık tırmandı. Bu durum, 'Küresel Güney'in temsilcilerini yeni çok taraflı platformlar oluşturmaya yönlendirdi.
'Küresel Güney' uluslararası ekonomi- politik düzeninin yeniden yapılandırılmasına yönelik sancılı gelişmelerin, hararetli tartışmaların yaşandığı son 10 yıl, 'saha'lara güçlü bir şekilde 'geri döndü'. Birleşmiş Milletler'in (BM) 17 sürdürülebilir kalkınma amaçlarına (SKA, SDG) yönelik, 21. Yüzyıl'ın yükselen kıtası 'Afrika'ya yönelik olarak öne sürülen projelerin, çözüm önerilerinin, daha da kötüsü, finansman metotlarının yetersizliği, adeta sorunları 'hafife' alan görüntüsü 'Küresel Kuzey'i ciddi bir küresel samimiyet testinden geçirirken, 'Küresel Güney'in inisiyatif almaya karar vermesi çok mu şaşırtıcı? Bu nedenle, Türkiye gibi, sahada ve masada 'insani ve girişimci' diplomasi imkan ve kabiliyetleriyle, samimiyetini, gerçekçiliğini, tarafsızlığını, hak yemeyen, dürüst tavrını, itibarını ve inandırıcılığını defalarca kanıtlamış bir ülkenin Küresel Güney ile Küresel Kuzey arasındaki 'diyalog' ve 'iletişim' gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.