Önümüzdeki 4 ay, küresel ekonomi için 5 kritik başlığı takip edeceğimiz bir dönem olacak. Bunlardan ilki, dünyanın önde gelen 40 ekonomisinde enflasyonun seyri. Küresel gıda ve enerji fiyatlarının seyrinin yanı sıra, 'Kovid-19' sonrası dönemin getirdiği ülke ekonomilerindeki aşırı ısınma ve reel sektörün 'hırs enflasyonu' (Greedflation) arayışları da 'küresel enflasyon'un bir numaralı başlıklardan birisi olmaya devam edeceğini gösteriyor. Konut endüstrisi başta olmak üzere, çeşitli sektör ve alanlarda gözlenen aşırı talep artışlarının sebep olduğu 'köpükler' dünyanın önde gelen kentlerinde tartışmaları da hızlandırmış durumda. Bu nedenle, batılı ülkelerin kimilerinde gıda fiyat ve kira artışlarına yönelik 'direkt ekonomi politikası' diyebileceğimiz tedbir ve müdahaleler de gündemde.
Küresel enflasyonun sebep olduğu ikinci tartışma alanı, hayat pahalığı ve satın alma gücündeki erime. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, ücretlerin yetersizliği ve hayat pahalılığı tüm dünyanın ortak derdi. Bu nedenle, emek piyasasında emek arzını yönelik gelişmeler de önümüzdeki dönemin önemli tartışma konusu olacak. Dünyanın saygın ekonomi gazete ve dergilerinde köşe yazarlarının ve yorumcuların istihdam piyasasının bölgesel dalgalanmalarına yönelik yorumlarını yoğunlaştırdıklarına şahit oluyoruz. Hayat pahalılığı açısından her ülkenin koşulları en zor şehirlerinden bir istihdam çekilmesi söz konusu. Emeğini arz etmek isteyen çalışan kesim, aldığı ücrete göre 'ayağını yorganına göre uzatabileceği' kentleri kayıyor. Bu nedenle, küresel enflasyon, satınalma gücü artışmalarından sonra, üçüncü bir başlıkta istihdam piyasasındaki bölgesel dalgalanmalar olacak.
Küresel ekonomi çevrelerinde, önümüzdeki sonbahar için dile getirilen ve gündemde yen alacak dördüncü başlık ise resesyon riski. Önde gelen ekonomilerin enflasyonu bir an önce dizginlemek için tercih ettikleri 'sıkılaştırılmış' para ve maliye politikası tedbirleri, bankacılık alanında kredi imkanlarının daralması, doğal olarak yatırım ortamının cazibesini azaltıyor. Yatırımların yavaşlaması, beraberinde hem ekonomik aktivitede, hem de istihdam piyasasında durgunluk getiriyor. Bu nedenle, başta ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), önde gelen merkez bankaları bir yandan enflasyonla mücadele, bir yandan da bu mücadelenin sebep olduğu resesyon riskine yönelik eleştirileri yönetmek durumunda kalacaklar. Ekonomi politikalarındaki sıkılaştırıcı tedbirlerin sebep olduğu resesyon sürecinin uzamaması için, para ve maliye politikası tedbirlerinin hızlı sonuç vermesi gayretleri yoğunlaşacak.
Küresel ekonomi medyasının dile getirdiği beşinci başlık ise, kamu mali disiplini meselesi. 'Kovid-19'un ana ve artçı etkilerinin giderilmesi adına, önde gelen ülkelerin toplumun geniş bir kesimine verdikleri mali destekler daha tam sona ermeden, bu defa Rusya- Ukrayna Savaşı'nın sebep olduğu etkilere bağlı olarak, gıda ve enerji sübvansiyonları gündeme geldi. 'Sosyal devlet' ilkesini özümsemiş 40 önde gelen ülke, bu sonbaharda da geniş kesimlere bu tür desteklere devam edecekler. Ancak, enflasyonu önceliklendiren ekonomik tedbirlerin resesyonu tetiklemesi halinde, ekonomik aktivitedeki yavaşlama vergi gelirlerini azaltacak ve kamu açığını büyütecek. Yüksek faiz oranları ise, artan bütçe açığını finanse etmesi gereken kamunun borçlanma maliyetlerini arttıracak. Bu nedenle, kamu mali disiplini konusu da ister istemez radarda olacak. IMF ve OECD başta olmak üzere, uluslararası çok taraflı ekonomik kuruluşların 'görünüm' raporlarındaki yorum ve tavsiyeleri bu nedenle önümüzdeki hafta ve aylarda dikkatle takip edeceğiz.