Öyle zor bir dönemin içerisindeyiz ki, bir tarafta küresel virüs salgını, yenilerinin olup olmayacağı tartışmaları, bir tarafta Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa'daki bu gerginliğin Asya- Pasifik'te başka 'fay hatları'nı hareketlendirip hareketlendirmeyeceğine dair tartışmalar, diğer tarafta da yeryüzünün geleceğini iklim değişikliği riskinden kurtarmak, gelecekte daha vahim kuraklık ve büyük fırtınalar gibi son derece tehlikeli sonuçları olan ve olabilecek doğal afetlerden koruyacak, dünyayı daha da derin bir gıda arz güvenliği krizi ile karşı karşıya bıraktırmayacak adımlar için çetin bir mücadele. İklim değişikliğiyle ilgili olarak, dünyanın önde gelen 40 ekonomisi, sebep oldukları sera gazı salınımını azaltmaya yönelik, 'netsıfır' karbon temelli, küresel sıcaklık artışının 1.5 dereceyi aşmayacağı bir yol haritasını tartışmayı ve hayata geçirme mücadelesini sürdürüyorlar.
Ancak, yeryüzünü yaşanabilir kılacak ve 'iklim değişikliği' riskini bertaraf edecek her türlü tedbir, dönüp dolaşıp yine 'enerji devrimi'ne, 'yeşil devrim'e; yani, enerjide 'yeşil dönüşüm'e gelip dayanıyor. Anlamı, yenilenebilir enerji imkan ve kaynaklarına dayalı, havaya en az karbon salan yenilenebilir enerji teknolojileri ile insanoğlunun uygarlık yaşamını idame ettirecek elektrik enerjisinin, enerji ihtiyacının karşılanması. Bu durum, aynı zamanda fosil yakıtlarla, kömür, petrol ve doğalgaz ile köklü ve iyi planlanmış bir 'vedalaşma süreci'nin de kurgulanmasını gerektirmekte. Ancak, bir sorunumuz var. 'Yeşil dönüşüm' aynı zamanda, madencilik alanında yeni teknolojileri, yeni maden tarama ve çıkarma süreçlerini de gerektiriyor. Çünkü, 'yenilenebilir enerji'ye dayalı yeşil dönüşüm, aynı zamanda nadir metallere, nadir toprak elementlerine yönelik bir ar-ge ve inovasyon rekabetini de beraberinde getirmekte.
Bu nedenle, Ülkemiz başta olmak üzere, dünyanın geniş bir kesiminde madencilik sektörüne toplum nezdinde bakış açısını değiştirecek yeni yaklaşımları da ortaya koymak gerekiyor. Bu noktada, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığımız veya Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'nün (MTA) tek başlarına madencilik sektörünün vazgeçilmezliğini topluma izah etmeleri büyük haksızlık. Başta, akademisyenler ve madencilik endüstrisinin köklü STK'ları olmak üzere, madencilik endüstrisine yönelik yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonların tümünü bertaraf etmek gerekmekte. Söz konusu yanlış bilgilendirme, bir kaç sene öncesine kadar 'yenilenebilir enerji'de de vardı. Rüzgar, güneş, jeotermal, biyoyakıt gibi farklı yenilenebilir enerji türlerine yönelik, hatta barajlar ve hidroelektrik santrallerine yönelik neler duydu bu kulaklar. Bugün bir benzinli otomobilde 6 kg bakır kullanılıyor. Başta OECD ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), tüm uluslararası teşkilatlar için 'yeşil dönüşüm'ün vazgeçilmez parçası olan yüzde 100 elektrikli otomobiller için ise 25 kg bakır.
Peki, dünyada veya Türkiye'de bakır üretmeden, lityum üretmeden, alüminyum üretmeden, kobalt üretmeden pek çok kritik önemdeki nadir metal ve nadir toprak elementini üretmeden, daha yüksek teknoloji, daha yüksek standartta komponent ürünler gerektiren, rüzgar ve güneş enerjisi gibi, yüzde 100 elektrikle çalışan akıllı otomobiller ve taşıt araçları gibi 'yeşil dönüşüm' için vazgeçilmez olan teknolojileri ve yatırımları, madencilik endüstrisi olmadan, madencilik endüstrisinin neden vazgeçilmez olduğunu sorgulamadan nasıl ilerletebileceğiz ki? Dolayısı ile, çözüm madencilik endüstrisi 'hedef tahtası' yapmak yerine, madencilik endüstrisini yeryüzünü koruyucak tüm tedbirleri, tüm güvenlik proseslerini, tüm madencilik teknolojilerini geliştirerek, 'sıfır atık' teknolojileri ile daha ileri bir noktaya nasıl taşıyabiliriz, düğüm burada çözülüyor.