Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Enflasyonun üçte biri ‘küresel’

'Kovid-19' küresel virüs salgınının Çin'i etkisi altına almaya başladığı, ancak dünya kamuoyunun henüz tarihin en zorlu küresel pandemilerinden birisinin yaşanacağından haberdar olmadığı 2019 Ekim ayı ile, 2 yıl sonrasında, 2021 yılı Ekim ayını karşılaştırdığımızda, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi ülkelerin yıllıklandırılmış ortalama tüketici enflasyonu yüzde 1.6'dan, 2 yılda yüzde 5.2'ye yükselmiş durumda. 2 yılda 3,25 kat enflasyon artışı. Bu artışın 38 üye ülke ortalaması olarak en az üçte biri, yani 1,2 puanı küresel fiyat artışından kaynaklanıyor. Kimi OECD üyesi ülkeler için ise, son 2 yılda ülkenin tüketici enflasyonundaki artışın en az yarısı 'küresel'.
Örneğin, ABD'de ithalat enflasyonu geçtiğimiz kasım ayı itibariyle, yıllıklandırılmış bazda son 40 yılın en yüksek seviyesi olarak yüzde 11,7'ye çıktı. Aynı oran 2019 yılı kasım ayında, tersine yıllıklandırılmış bazda yüzde 1,3 fiyat gerilemesine işaret ediyordu. Bu durum, sadece 2 yılda ABD'nin ithalat fiyatlarının 2,1 kat arttığını göstermekte. Buna, 'Kovid-19'un sebep olduğu, hane halkının pek çok ürünü, malı stoklama eğiliminden dolayı, küresel pandeminin önde gelen ülkelerin tümünde sebep olduğu 'öngörülemez' talep katlanması etkisini de dahil edin; ABD'nin yıllıklandırılmış tüketici enflasyonu, TÜFE artış oranı 1980'den bu yana ilk kez, geçtiğimiz kasım ayında yüzde 6,8'i gördü. Artışı tetikleyen öncelikli ana ürünler akaryakıt fiyatları, gıda fiyatları, otomobil fiyatları ve kira artışları.
Son bir kaç yazımda da belirttiğim üzere, önde gelen merkez bankaları 'küresel enflasyon' sürecinin 'geçici' olmadığını artık fark etmiş ve benimsemiş durumdalar. Bu nedenle, ABD Merkez Bankası (FED) da son toplantısında alınan para politikası kararlarının gerekçelerini açıklayan metinde, enflasyona bakış açısını izah eden cümlede 'geçici' sözünü kaldırdı. Buna rağmen, FED ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) başta olmak üzere, önde gelen merkez bankaları, 'Omikron Varyantı' ve olası yeni varyantlar nedeniyle, pek çok önde gelen ülkenin yaşamakta olduğu 4. veya 5. vaka sayısı dalgalarını, bu dalgalara bağlı olarak hükümetlerin alabileceği olası kısıtlama, karantina ve kapanma kararlarını henüz kestiremediklerinden, kendi yönetim kurullarındaki ciddi tartışma ve görüş ayrılıklarına rağmen, para politikası patikasını 'sıkılaştırma' konusunda halen acele etmek istemiyorlar.
Nedeni çok basit; 'Kovid-19' küresel pandemisinin sebep olduğu 45 önde gelen ekonominin maruz kaldığı büyüme, istihdam ve vergi geliri kaybının telafisinin yegane kestirme çözümü üretim ve yatırımların yeniden canlandırılması. Bu nedenle, eğer önde gelen merkez bankaları 'acele' veya 'erken' faiz artışı kararlarıyla önde gelen ekonomilerin üretim ve yatırım hamlelerini olumsuz yönde etkilerler ise, dalgalı seyir izleyen tüketim eğilimi, yüksek faizler nedeniyle hane halkının yoğun bir şekilde tasarrufa yönelmesine sebep olur ise; bu durumda, üretim ve yatırımların yavaşlaması, büyümenin ivme kaybetmesi ve resesyon riski, beraberinde vergi geliri kaybı ve işsizliğin yeniden artması anlamına gelecek. Kıssadan hisseye anlamı önde gelen ekonomilerin 'stagflasyon'a sürüklenmesidir. Başta, Nouriel Roubini, önde gelen iktisatçılar 'stagflasyon' riskine işaret etmeyi sürdürürken, para politikası patikasını 'sıkılaştırma'ya kalkan her ülke, 2022'nin ilk yarısında küresel enflasyon baskısı devam edecek olsa da, büyüme, istihdam ve vergi geliri kaybıyla ilgili büyük pişmanlıklar yaşayabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA