Küresel virüs salgınının bir yılını geride bırakırken, Türkiye'nin 'güvenilir liman tedarikçi ülke' becerisi dünyanın her köşesinde konuşuluyor ve ülkelerden aralıksız yeni işbirliği çağrıları geliyor. Türkiye, bu bir yıllık dönemin yarısından fazlasını küresel ticarette rolünü arttırarak ve ihracatta yeni Cumhuriyet tarihi rekorları kırarak geçirir iken, aynı zamanda 'Kovid-19'la mücadele açısından 125 ülkeye tıbbi ve hijyen malzeme yardımı yapıldı. Bisiklet, motosiklet gibi iki tekerlekli araçlarda rekor ihracat rakamlarının yanı sıra, tekstil, ev tekstili, tarım ve gıda ürünleri ihracatından başlayarak, pek çok sektör ve alanda ardı ardına ihracat rekorları kırılıyor.
Üstelik, bu rekorları dünya ekonomisinde 'Kovid- 19'un sebep olduğu belirsizlikler ve sık sık gelişmekte olan ekonomilerden gelişmiş ekonomilere, bilhassa ABD'ye yönelik sermaye çıkışlarının yaşandığı bir dönemde, Türkiye'nin ihracat amaçlı üretim için hammadde, ara mamul, makine ve enerji ithalatının kesintisiz devam etmesi gereken bir dönemde, yaptık, yapıyoruz. 'Bir kaşık suda' fırtına koparmaya çalışan, '128 milyar dolar rezerv buharlaştı' zevzekliği içinde debelenen; ömrü sadece 'laf' üretmekte geçmiş bir grup ekonomist ve siyasetçiye, Türkiye'nin üreticileri, ihracatçıları, gerçek manada 'katma değer üreten' kahramanları dönüp, ibretle bakıyorlar.
Sadece 'laf üretmeyi' bilenlerin utanmazlığına, arsızlığına elbette 'yüksek katma değer' üretenlerin bir çift lafı da var. Türkiye adına, firması adına büyük bir alın teri ile 'değer üreten' kahramanlarımız, onların ürettiği katma değeri 'kemiren', şahsi ikbal veya şahsi nefreti uğruna Türkiye'nin dünya ekonomisindeki itibarına yönelik saldırıları yürüten, organize eden bu 'gözü kararmış' grupları ibretle takip ediyorlar ve onların sebep olduğu 'negatif algı' yüzünden, ürettiği malın hakkettiği katma değerin altında alıcı bulmasına hem kahroluyor, hem de kızgınlık duyuyorlar. Çünkü, biliyorlar ki, oturdukları yerden sadece 'laf' üretenler, ömürlerinde bir fabrika, bir atölye, bir gümrük kapısı görmüşler midir; Türkiye'nin üretim ve ihracat başarısından acaba gözleri yaşar mıdır?
Türkiye'nin İHA ve SİHA'larının küresel ölçekte savunma ve güvenlik doktrinlerinin sil baştan yazılmasına sebep olduğu, orta menzilli roketimizin denemelerde dünya rekoru kırdığı, milli uydu, milli elektrikli otomobil projelerimizin uluslararası medyada geniş haberlere konu olduğu bir sürecin içinden geçiyoruz. Konusuna hakim kurumlarımızca her türlü ekonomiyi ilgilendiren başlık tüm açıklığı ile izah ediliyor; Birleşmiş Milletler'den başlayarak, pek çok uluslararası kurum Türkiye'nin verilerini şeffaf ve yüksek kalitede paylaşıyor olması nedeniyle üst düzeyde not veriyor ve küresel sıralamada üst basamaklarda yer alıyoruz.
Hal böyle iken, Türkiye'nin üretici sektörleri için, ihracatçı sektörleri için, gerçek manada 'değer' üreten ve 'değer' ihraç eden sektörleri için 'daha ne yapabiliriz'i tartışmamız gerekirken, bir grup 'laf üreten' tantanacının, zevzeğin suni gündem çırpınışlarıyla uğraşıyoruz. Oysa, gün Türkiye'nin ihracatta yeni pazar hamlelerini hızlandırmamız gereken, içimizden çok daha fazla 'unicorn'ları nasıl çıkarmamız gerektiğini konuşmamız gereken, özel sektör ve her büyüklükteki girişimciyi daha kapsamlı desteklemek adına daha ne tür yeni nesil teşvik modelleri ve destek yönetim modelleri üzerinde zihin yormamız gereken dönem. Tantanacılara, zevzeklere çağrımdır: 'Bırakınız değer üretenler yapsınlar, bırakınız geçsinler'.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz