Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Küreselleşme mi, ‘Çin’leşme mi?

'Kovid-19' küresel virüs salgını, sebep olduğu pek çok küresel etkinin yanı sıra, tüm dünyanın arkasına yaslanarak, son 20 yılda dolu dizgin yaşanan süreçlerin tümünü gerçek manada gözden geçirimsine sebep verecek bir 'mola'ya da sebep oldu. Ve, bu 'mola' döneminde, pek çok uluslararası kurumun sorguladığı başlıklardan birisi de 'küreselleşme' oldu. Küresel sistemin 'derin' aktörlerinin dayatma girişimleriyle empoze edilmeye çalışılan 'özel üretim' küreselleşme modelinin neden başarısız olduğunu, çok sayıda ülkenin zaman içerisinde dayatılan söz konusu küreselleşme modeline karşı neden direnç geliştirdiğini pek çok yazımızda izah etmiştim.
Bugün, küresel pandeminin pek çok dünya meselesine yönelik 'tefekkür'e imkan sağladığı, insanları, kurumları kendi iç dünyasına döndürdüğü bir süreçte; küreselleşme modeline yönelik belirli bir görüşün, belirli bir değerlendirmenin öne çıktığına müşahede ediyorum. O da, son 20 yılın aslında bir 'küresel'leşme sürecinden çok, bir 'Çin'leşme süreci olduğunun artık daha fazla fark ediliyor olması. Son 20 yıl, küresel tedarik zinciri açısından olsun, önde gelen ülkelerin üretimlerini daha fazla Çin'e kaydırmaları açısından olsun veya Çin'in tüm kıtalarda, bilhassa da Afrika'da devasal yatırım hamleleri açısından olsun, adeta Çin'in 'önlenemez' yükselişi olarak geçti ve Çin'i adeta 'vazgeçilmez' bir konuma taşıdı.
Bu nedenle, başta Atlantik İttifakı'nın başat ülkeleri olmak üzere, dünya ekonominin önde gelen güç merkezleri, Çin'e bu ölçüde yol vermiş olmanın, Çin'i bu ölçüde 'vazgeçilemez' kılmanın esasen küresel sistem açısından fevkalade mahsurlar doğurmuş olduğuna kanaat getirmiş durumdalar. Üstelik, Çin'in ekonomik olarak bir süper güce dönüşmesi ve elindeki trilyon doların üzerindeki sermaye gücü ile pek çok uluslararası kuruluş ve organizasyon açısından 'ideal' bir 'finansör' olması, 21. Yüzyıl'ın ilk 20 yılını 'Çin Cazibesi'nin daha geniş kapsamlı olarak pazarlanmasına da fırsat sundu. Bu nedenle, Kovid-19 sonrasındaki dönem açısından, Asya-Pasifik ile Atlantik arasında dengelerin yeniden kurulacağı süreç, 20 yıllık 'tartışmalı' tercihlerin bir sonucu olarak kolay olmayacak.
Şimdi, tüm uluslararası kuruluşlar, tüm uluslararası organizasyonlar, 'Çinleşme' olgusunu masaya yatırarak, yeni bir küreselleşme modeli için entelektüel emek, bir mücadele, bir alın teri ortaya konacak ise, bundan önceki 20 yılda ardı ardına yapılmış olan 'hatalı' tercihlerin asla tekrarlanmayacağı yeni bir 'yol haritası' üzerinde çalışmaya odaklanmış durumdalar. Çin'le ilgili artan endişeler Afrika'yla da sınırlı değil. Karadağ bir otoyol projesinin ilk bölümünün inşaatı için Çin Eximbank'dan alınan 1 milyar euroluk kredi için, ülkesinin zor durumda bırakıldığı açıklamasıyla, AB'den yardım istedi. Son derece ağır koşullarda alınan krediye rağmen otoyol inşaatının gecikmesi, Avrupa Birliği içerisinde de tartışmaları alevlendirmiş durumda. Ancak, Avrupa aşırı sağının 'İslamiyet' ve 'Türk' düşmanlığı üzerinden yürüttüğü 'gözleri kararmış' siyaset o kadar vahim boyutta ki, Avrupa bizzat kendi geleceğini 'karanlık' bir geleceğe sürüklediğinin bir an önce farkına varması gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA