Bir ülkenin hukuk ve adalet sistemi, ülkenin milli egemenliği, dirlik ve düzeni, kurumsallaşması adına ne kadar hayati önem taşıyan, vazgeçilmez bir sac ayağı ise, ülkenin sürdürülebilir kalkınması adına da o kadar vazgeçilmez bir değerler sistemidir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı demokrasi, hukuk ve adalet alanıyla ilgili yeni nesil reformlar ve yol haritası da, ekonomi alanındaki yeni nesil reformlar ve yol haritası da aynı ölçüde önemli süreçler. Ülkenin hukuk ve adalet sistemine yönelik olarak geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bir toplantıda dile getirilenler, bu konunun ülke ekonomisini ne kadar ciddi manada ilgilendirdiği konusunda önemli ipuçları taşıyor.
Sizleri, Harvard Kennedy School Carr Center for Human Rights Policy bünyesinde 15 Mart 2021 tarihinde düzenlenen "Mass Incarceration and the Human Rights Implications of AI" başlıklı toplantıya götüreceğim. Mission: Launch Direktörü ve "R3 Score" eş-kurucusu Laurin Leonard toplantıda kendisiyle yapılan söyleşide, ABD'nin adalet sistemindeki mevcut anlayış ve kalıpların değişmemesi halinde, ABD yetişkin nüfusunun yarısının 2030 yılında sabıkalı olacağına işaret etmesi şaşırtıcı. Nitekim, Laurin Leonard'la gerçekleştirilen söyleşinin moderatörlüğünü yapan Carr Center Direktörü Prof. Mathias Risse, benzer ekonomik ve siyasi sisteme sahip olan diğer ülkelerle kıyaslandığında, ABD ceza yargı sistemi hakkında akılda tutulması gereken en kritik olgunun, ABD nüfusunun dünya nüfusuna oranı yüzde 5 olmasına rağmen, dünya genelinde tutuklu bulunan insanların dörtte birinin ABD cezaevlerinde bulunması olarak hatırlatıyor. Risse, 70 milyonluk sabıka kaydının, ABD yetişkin nüfusunun üçte birine denk geldiğini vurgulayarak, ABD ceza yargı sisteminin ciddi olarak yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğinin belirginleştiğini ve halihazırdaki durumun ABD'nin kölelik geçmişini yansıttığını, keza ceza yargılama sisteminin ekonomik açıdan güçlü kesimleri daha fazla koruduğunu ve sistemin hükümetin tüm seviyelerinde oldukça siyasileştirildiğini, belirtmiş. Laurin Leonard'ın tespitleri, itham edilen vakaların %96'sının adli suçla sonuçlandığını, kitlesel hapsetmenin önüne geçmek için hükümetin yeterli çabayı sarf etmediğini, ebeveynleri hapis cezası almış olan çocukların ileride tutuklanma ihtimalinin yüzde 70 olduğunu gösteriyor.
ABD'de, sabıkası olan insanların iş, ev ve sağlık sigortası bulmakta ve eğitim almakta zorlandığını hatırlatan Leonard, bilhassa 11 Eylül saldırıları sonrasında, şirketlerin yüzde 90'ının, ev sahiplerinin yüzde 80'inin, üniversitelerin yüzde 60'nın rutin olarak sabıka kaydı sorguladığını, 11 Eylül öncesinde bu oranların yarıları düzeyinde olduğunu, FBI kayıtlarının yüzde 50'sinin hatalı veya eksik olduğunu ve hapisten çıktıktan sonraki 90 gün içerisinde sosyal hayata atılamayan veya iş bulamayan insanların tekrar hapishaneye girme ihtimallerinin oldukça yüksek olduğuna işaret ediyor. Bir ülkenin kalkınmasında suç oranları, suç kaydı olan insanların yeniden ekonomik ve sosyal hayata katılmalarının sağlanması çok önemli. Bu nedenle, 'Kovid-19' bir çok konuyu gölgeliyor olsa da, insanı meseleleri de ihmal etmeyelim.