Görünen o ki, Avrupa Birliği'nden başlayarak ve bilhassa ABD'de Biden dönemiyle birlikte gözlenen yaklaşım farkıyla, 'Atlantik' cephesi, 'yeşil gelecek' temasıyla, Paris İklim Anlaşması ve bu çerçevede ülkelerin karbon emisyonlarını ne miktarda azaltacaklarına dair net taahhüt ortaya koymaları konusunda, basıncı giderek artacak bir baskı süreci başlatmaya hazırlanıyor. Bu durum, bilhassa 'yeşil enerji' yatırımları yapmaları beklenen çok sayıda önde gelen gelişmekte olan ekonomi açısından milyarlarca dolarlık kaynak ayırmalarını gerektiriyor.
Avrupa Birliği ve Japonya şimdiden '2050 sıfır karbon toplumu' hedef ve stratejilerini açıklarken, Çin de '2060' tarihini dünya ile paylaştı. Biden yönetimi de, benzer bir şekilde 2060'a 'sıfır karbon' temalı ulusal bir stratejiyi dünya kamuoyu ile paylaşmaya hazırlanıyor. Anlaşılan o ki, 2021 sonbaharından itibaren, 'Kovid-19' etkisini kaybettiği ölçüde, ardı ardına gerçekleştirilecek küresel 'iklim' konferansları ile, ülkelerin 'sıfır karbon' temalı ulusal stratejilerini, net bir tarih de tanımlayarak açıklamaları konusunda talep ve baskılar yoğunlaşacak. Bu nedenle, bilhassa Atlantik İttifakı ülkeleri, aralarında mutabakat oluşturarak, tüm uluslararası kuruluş ve örgütlerin gündemine bu başlıkları birlikte taşımaya hazırlanıyorlar.
Küresel ticaretten lojistiğe, imalat sanayinden ulaştırmaya, enerji üretiminden tarıma, küresel ekonomik sistem ve ülke ekonomileri açısından kritik önemdeki ana sektörler ve stratejik sektörlere yönelik karbon standartlarının hızla netleştirileceği; ülkelerin ana sektörlerinin ve stratejik sektörlerinin mal ve hizmet ihracatının ya önünü açacak, ya da tersine 'örtülü' engele dönüştürüleceki bir sürecin hızlandırılacağı anlaşılıyor. Çünkü, 'aşılama' süreci hız kazanıp, küresel pandemi gündemden düşmeye başladığı anda, dünya ekonomisini, küresel ticareti, günlük yaşamı pek çok boyutuyla derinden etkileyeceği belirtilen, tartışılan 'iklim değişikliği' başlığı, çok daha kararlı başlıklar, uluslararası zirveler ile geri gelecek.
Türkiye olarak, bilhassa son dönemdeki 'yenilenebilir enerji' yatırım atağımızın bizi Avrupa ve dünya sıralamasında saygın ve kayda değer bir basamağa taşıdığı 2019 ve 2020 yılları itibariyle, tüm dünyaya 'karbon salınımı'nı şimdiden 2 yıl arka arkaya azaltmış bir Türkiye olduğumuzu hatırlatmamız gerekiyor. Bu nedenle, dünyanın önde gelen 40 ülkesinde önünde sonunda açıklaması istenecek 'sıfır karbon toplumu'na geçiş veya 'sıfır karbon ekonomisi'ne geçiş tarihine dönük baskıların arttığı bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023, 2030, 2053 ve 2071 vizyonunu ve perspektiflerini önceliklendirerek, Türkiye, tarihsel değerine de atıfta bulunarak, bir '2071' perspektifi ortaya koyarak, 'yeşil gelecek', 'sürdürülebilir gelecek' ve 'sıfır karbon toplumu' konusundaki kararlılığını bir kez daha perçinleyebilir.
2021-2023 dönemini, yenilebilir enerji yatırımları, nükleer enerji yatırımları, imalat sanayindeki 'yeşil üretim' hamleleri ve 'sıfır karbon'lu ticaret atağına yönelik seri adımlarla; dünyayı yaşanabilir kılmak adına en ciddi çabayı ortaya koyan ülkelerin başında geldiğimizi strateji, politika ve verilerimizle en net şekilde ortaya koyduğumuzda, bu tablo Türkiye'nin dünya ekonomisindeki saygınlığına ve küresel ticaretteki ağırlığına da son derece 'pozitif' olarak yansıyacaktır.