Avrupa'nın tarihindeki en büyük yıkımlardan birisini yaşadığı 2. Dünya Savaşı'nın sebep olduğu insani, toplumsal, ekonomik ve mekansal yıkımı ortadan kaldırmak ve Avrupa'yı yeniden medeniyetin beşiği yapmak üzere tasarlanmış olan Marshall Yardım Planı 1948'de fiilen hayata geçirildiğinde, planın etkin bir şekilde uygulanması adına bir uluslararası kuruma ihtiyaç duyulmuştu. Bu kurum, 16 Nisan 1948'de imzalanan konvansiyonla hayata geçirilen, aralarında Türkiye'nin de yer aldığı, 18 üyeli Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'ydı (OEEC). Bu teşkilatın sahip olduğu bilgi ve birikimi ileriye taşımak adına, ABD ve Kanada'nın da dahil olmasıyla, 14 Aralık 1960'da Paris'te imzalanan konvansiyonla, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) oluşturuldu.
OECD, kurulduğu günden bu yana, bugün sayıları 37'ye ulaşmış üye ülkeler nezdinde gerçek bir piyasa ekonomisinin, iyi kurumsal yönetişim kurallarıyla işlerlik arz etmesi adına, dünya ekonomisinde serbest ticaret kurallarının geçerli olması adına, 'daha iyi hayatlar için, daha iyi politikalar' mottosuyla çalışan bir kurum. Kurumun öncelikli görevlerinin başında finansal istikrarı koruyarak, en yüksek sürdürülebilir ekonomik büyümeyi ve istihdamı sağlayacak politikalar geliştirmek geliyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bilhassa, üye ülkelerde hayat standardını yükseltecek çalışmaların ayrı bir önceliği olduğunu gözlemliyoruz. Çevrenin korunması, yeşil büyüme, temiz ve sürdürülebilir enerjiyle birlikte, sınırlı kaynakların etkin kullanımı, böylece üye ülkelerde sağlıklı bir ekonomik kalkınmanın altyapısının oluşturulması, aynı zamanda dünya ekonomisinin gelişmesine da katkı sağlamak anlamına geliyor. Ayrıca, Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere, çeşitli kurumlarca hazırlanmış uluslararası yükümlülüklere dayalı, çok taraflı dünya ticaretinin büyümesine katkı sağlayacak politikalar da OECD'nin çalışmalarının önemli bir bölümünü oluşturmakta.
Bugün 60. kuruluş yıldönümünü kutlamakta olan OECD açısından, önümüzdeki 50-60 yıl yeni 'meydan okuma'ları, yeni ve etkili politika çalışmalarını gerektirmekte. Çünkü, 2008 küresel finans krizinden bu yana dünya ekonomisinin içine düştüğü çalkantılı, belirsizlikler ve risklerle dolu süreç, iktisat biliminin küresel krizin önceden görülmesi, belirlenmesi ve krizin atlatılmasına yönelik olarak karşılaştığı açmazlar ve tıkanmalar, OECD'nin de radarında yer alan önemli başlıklar olarak karşımıza çıkmakta.
Bunun yanı sıra, 2008 küresel finans krizinden bu yana kapsamı genişlemekte ve bilhassa küresel pandemiyle birlikte ağırlığı bir kat daha artmış olan 'küresel borç sarmalı' için de etkin, adil ve kapsayıcı çözüm oluşturmak da OECD'nin politika üretme kapasitesi ve kabiliyetleri açısından önemli bir 'meydan okuma' olacak. Büyük verinin, dijitalleşmenin ve mobilitenin bu derece küresel gündemi kapladığı bir dönemde, 'Akıl Çağı'nın gereklerine yönelik olarak, OECD'nin hükümetler için önereceği 'çözüm' politikalarının değeri bir kat daha önemli olacak.