Bir hafta sonra, ABD'nin seçim sistemi gereği, eyaletlerdeki seçmenleri temsilen seçilmiş 'delgeler', gerçekleştirecekleri oylama ile ABD'nin bir sonraki Başkan ve Başkan Yardımcısı'nın yanı sıra, eyaletleri bazında önemli pozisyon için de karar verecekler. Bu oylamadan, tarihi bir sürpriz olmazsa, Joe Biden ve Kamala Harris seçilecek. Biden'ın, başkan seçildiğinin netlik kazanmasından sonra, yaptığı pek çok açıklama, Başkan Trump'ın 'dünya jandarmalığı'ndan ABD'yi uzaklaştırma mesajlarının aksine, 'patron geri döndü' yönünde mesajlar olduğu gözleniyor. Bununla birlikte, Biden ısrarla 'sert güç' unsurlarıyla dünya meselelerine müdahale edecek bir ABD yerine, son noktaya kadar 'yumuşak güç' unsurlarıyla mücadele edecek bir ABD imajı çiziyor; mesajlarını buna göre veriyor. Başkan Obama döneminde, Cumhuriyetçi Bush'a göre, ABD 10 kat daha fazla drone bazlı hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu nedenle, Başkan'ın Demokrat veya Cumhuriyetçi olması, ABD'nin 'askeri müdahale' eğilimi konusunda 'yanlış' bir beklenti oluşturmasın. Bununla birlikte, Biden 'çok taraflılık' ilkesine olan inancıyla, daha 'barışçıl' çözümler için çaba sarf edecek, hiç kuşkusuz.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
İran'ın nükleer programının baş fizikçisi Muhsin Fahrizade'ye suikast girişiminden 2 gün önce, Clinton döneminin dışişleri bakanı Madeleine Albright'ın Biden'a 'sakın Obama dönemindeki nükleer anlaşmaya geri dönme' çağrısına rağmen, ABD kanadından suikastın arkasında İsrail'in olduğu açıklaması ve Biden'ın 'nükleer anlaşma'ya geri dönüleceği açıklaması, Orta Doğu'da Netanya'nun İsrail'in de başını belaya sokan 'tehlikeli' tercihlerinin ve Turmp'ın ekibinin zorladığı 'zehirli' ilişkilerin aksine, İran'ın üzerindeki baskıyı daha da artırmak için, bölgede aralarında 'husumet' olan ülke ve tarafların, örneğin Katar ve Suudi Arabistan'ın 'barıştırılması'na yönelik çabaların hızlanacağına işaret ediyor.
Bu noktada, Abu Dabi emiri Muhammed bin Zayid'in ve Netanyahu'nun sebep olduğu tahribat o kadar büyük boyutta ki, Biden yönetiminin Orta Doğu'nun bu 'zehirli' ikilisiyle kol kola hareket etmiş ve/ veya 'zehirlenmiş' ABD'li yetkililerden Türkiye konusunda alacağı bilgiler ve tavsiyeler, Türkiye-ABD ilişkileri açısından hayli 'sağlıksız' bir sürece sebep olabilir. Türkiye'nin Atlantik İttifakı'nın güney doğu kanadının ve NATO'nun en 'güvenilir' müttefiki olduğu gerçeğini yalanlarla 'karalayan', iki ülke ilişkilerini zehirleyen 'üst akıl'ın 'maymuncuğu' FETÖ'nün kumpaslarıyla Biden'ın politika belirlemesi ciddi bir 'talihsizlik' olacaktır.
Bu nedenle, Fransa gibi 'nobran' ve 'kendini beğenmiş', Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi 'şımarıklıkları'yla illallah dedirtmiş 3 üyenin telkinleriyle Avrupa Birliği, bir diğer cephede ise ABD, Asya-Pasifik'in artan ağırlığının hissedildiği 'yeni dünya düzeni'nde, Türkiye'nin müttefikliğinden; üretim, ticaret, enerji ve savunma alanlarındaki imkan ve kabiliyetlerinden kendilerini mahrum edecek adımlardan kendilerini alamazlar ise, sonradan çok pişman olduklarında umarım iş işten geçmiş olmaz.