Bir ülkenin dünya ekonomi-politiğinde iddiası 'tam bağımsız' bir 'milli ekonomi' inşasını başarıyla yürütmesi ve bunu 'sürdürülebilir' kılmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Dünyanın ekonomi, diplomasi, teknoloji, üretim ve küresel ticaret 'güç' merkezi konumundaki ülkelerin bütünü, bu alandaki başarılarının temeli olan iki alanı asla ihmal etmemişlerdir; bunlardan ilki enerjide kendi kendine yetebilen ülke olma becerisi; ikincisi ise savunma ve milli güvenlik alanında kendi kendine yetebilen ülke olma becerisi. G7 dediğimiz dünyanın bir zamanlar önde gelen gelişmiş ülkeleri bu alanda kararlı adımlar atarken, durmaksızın süregelen bu mücadele bugün G20 ülkeleri arasında tırmanışını sürdürmektedir.
G20'nin bir parçası olan Türkiye açısından, 'milli ve yerli' enerji ve savunma sistemlerini, ülkenin milli 'imkan ve kabiliyetleri'ni seferber edebilme becerisi; enerji ve savunma alanında kendi kendine yetebilme becerisini perçinleyecek yüksek teknoloji üretme kapasitesi, Türkiye'nin son 18 yılda 'tarihi' başarılara, 'devrimsel' dönüşümlere imza attığı bir süreç olarak şekillendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel ekonomi-politikte ülkeleri 'bağımlı' kılan iki temel alanda gerçekleştirilecek böyle bir devrimsel değişimin, Türkiye'nin 'ayağındaki prangaları' kıracağını iyi okuyarak, Türkiye'nin 'tam bağımsız' bir milli ekonomi oluşturması adına, özel sektörü motive eden, Türkiye'nin hareket kabiliyetini yükselten adımlar attırdı.
NATO ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın saygın ülkeleri, Türkiye'nin İHA ve SİHA hava unsurlarıyla, kendi füze sistemleriyle, MİLGEM projesiyle ortaya koyduğu başarıları ve bunun Suriye, Libya, Irak, terörle amansız mücadele gibi alanlarda, sahada verdiği sonuçları takdirle takip ediyorlar. Bu başarının 2106'dan beri yükseliş göstermesinde, hiç şüphesiz, Atlantik İttifakı'nın karanlık güçlerinin maşası FETÖ'nün sivil ve askeri bürokrasiden büyük ölçüde temizlenmiş olmasının etkisi göz ardı edilmemeli. Nitekim, aynı 'karanlık' ve 'tehlikeli' terör yapısının 15 Temmuz sonrası çökertilmesiyle hayat bulan 'Mavi Vatan' stratejisi, Türkiye'yi Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de kendi 'hidrokarbon' haklarına yönelik 'tarihi' açıklamaların yapılacağı bir noktaya getirdi.
Kalyon Holding'in 'devrimsel' nitelikteki güneş enerjisi hamlesi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vizyoner liderliğinde, bu sürecin mimarı konumunda olan Bakan Albayrak'ın belirttiği gibi, yenilenebilir kaynaklarımız ve ürettiğimiz enerjimizle, Türkiye'nin perçinlenen ekonomik bağımsızlığını tüm dünyaya gösteriyor. Kalyon'un yatırımı, Türkiye'yi güneş paneli üretiminin en önemli aşamalarından biri olan ve yüksek teknoloji gerektiren poli-silisyumdan ingotu Avrupa ve Ortadoğu'da üreten ilk ve tek fabrikaya kavuşturuyor. Küresel ticarette bundan sonraki 10 yıl 'düşük karbon' rekabetine sahne olacak. Türkiye'nin yenilenebilir enerji teknoloji ve kaynaklarına yönelik 'tarihi' ve 'devrimsel' adımları, başta AB pazarı, küresel ticarette mal ihracatımızın katlanmasını ve 2023'de 220 milyar dolarların üstünü konuşmamızı sağlayabilir.