Türkiye-ABD ilişkileri, 1950'lı yıllardan bu yana, kimi zaman ağır sınamalardan, kimi zaman da zorlu etaplardan geçti. İki ülke arasındaki ilişkilerin bir daha iflah olmayacağının düşünüldüğü noktalardan, normalleşme süreçlerine geri dönüldü. Ancak, ABD Temsilciler Meclisi'nin, bilhassa Cumhuriyetimizin 96. Yıldönümü'nün kutlandığı 29 Ekim'i seçerek, hayli yüksek bir oy oranıyla onayladığı iki yasa tasarısı, bu defa Türkiye-ABD ilişkilerine 'dinamitlenmiş' kadar zarar vermiş gözüküyor ve iki ülke ilişkilerini 'tarihi' bir kavşağa getirmiş durumda. ABD'nin yakın dönem siyasetinde Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti temsilcilerinin bu derece birlikte hareket ettikleri görülmemişti. Anlaşılan o ki, Şanlı Ordumuzun başarılı harekatları ABD siyasetinde 'deprem' etkisi yaratmış.
Şimdi, ABD Senatosu'nun önünde 'tarihi' bir sınav var. İki ülke ilişkilerinin önünde duran kavşakta, Senato'nun üçte iki çoğunluğu Temsilciler Meclisi'nin iki kararını destekler mahiyette hareket ederse; daha da beteri, ABD siyasetini şu anda esir almış olan 'delilik' süreci, kimi ABD'li siyasetçileri Türkiye'yi NATO'dan çıkarmayı talep etme gibi bir noktaya getirir ise; iki ülke arasındaki ilişkilerin maruz kalacağı tahribat, ABD açısından Avrasya'da paha biçilmez ve yeri asla doldurulamaz bir stratejik ortağı, değerli bir müttefiki kaybetmesiyle sınırlı kalmayıp; belirli sayıdaki ABD'li siyasetçinin en öncelikli endişelerinden birisi olarak, Türkiye-Rusya yakınlaşmasını daha da hızlandıracak.
Buna karşılık, Washington'u 30 yılı aşan bir süredir esir almış olan 'küreselci' zihniyetin, 'hezimet' algısının da etkisiyle, bütünüyle sürüklenmiş olduğu 'siyasi cinnet'in ABD'yi Türkiye ile ilişkilerinde, Avrasya'daki konumu açısından telafisi imkansız bir noktaya hızla yaklaştırmakta olduğunu yeterince idrak etmiş bir Senato, söz konusu tasarıları kabul etmeyerek, Washington'u olanca hızıyla 'siyasi cinnet' sürecinden hızla uzaklaştıracak ve iki ülke uzun soluklu bir güvenlik ve savunma işbirliği sürecine, 100 milyar dolarlık ticaret hacmiyle, güçlü bir ekonomik işbirliği sürecini de eklemek üzere, 'kazan-kazan' ilkesine dayalı bir geleceği birlikte inşa etmeye kaldıkları yerden devam edecekler.
ABD, 327 milyona dayanmış nüfusuyla, artan yoksulluk, orta sınıfta gelecek endişesi, mutsuz KOBİ'ler, sıkıntılı ve eskimiş altyapı; bunların da ötesinde, Washington'daki enerji lobilerinin engellediği küresel iklim değişikliği çalışmalarının işaret ettiği üzere, giderek şiddeti ve yıkım gücü artan doğal afetlerle baş etmesi gereken zorlu bir döneme giriyor. Başkan Trump, bu tabloyu iyi okuyarak, 'küreselciler'e karşı verdiği mücadeleyle; 'küresel savaş makinası'nın vakumladığı kaynağı, ABD'nin bugün ve geleceğine yönlendirmek istiyor. 'Küreselci' lobinin Trump'a karşı savaşı, Türkiye- ABD ilişkilerini de 'zehirleme' riski taşımakta. ABD'li siyasetçilerin tescillenmiş bir terör örgütünü, 'Suriye'deki müttefiklerimiz' diye ısrarla dayatmaları cabası. Umalım ki, aklı selim yine galip gelsin.