TCMB'nin geçtiğimiz haftaki 'doğru zamanlama'yla gerçekleştirdiği 'önden yüklemeli' faiz indiriminin, piyasanın canlanması, özel sektör yatırımlarının hareketlenmesi; dolayısıyla büyüme ve istihdama hızla etkisinin en önemli sac ayağını bankacılık sistemi oluşturuyor.
Enflasyon beklentilerindeki ve küresel merkez bankalarındaki para politikası rota değişikliğine bağlı olarak, dünya ekonomisindeki büyüme trendini, küresel ticareti destekleyici adımların ağırlık kazandığı bir dönemde, TCMB'nin de bu trendi Türkiye Ekonomisi'ne hızla yansıtacak adım attığı bir konjonktürde bankalarımız da hızlı davranmalı.
Türkiye Ekonomisi açısından, 2023'den 2030'a, ihracat hacmimizin küresel ticaret içindeki payını önce yüzde 1'in üzerine, ardından yüzde 1,2 ve sonrasında yüzde 1,5 seviyesine taşıyacak olan temel yol haritası, tarım, madencilik ve sanayi ihracatına konu olan ürünlerimize küresel tedarikçilerin ve tüketicilerin beklentilerini ara vermeksizin yansıtmaktan geçiyor. Bu da, 85 bine ulaşan ihracatçı ailesinden başlayarak, Türkiye'nin hammadde,enerji, ara mamul ve nihai ürün üreticilerini, üretim teknolojilerini, yatırım mallarını üreten tüm reel sektör ekosistemini kapasite geliştirici tevsi, yenileme ve dijitalleşme yatırımlarına özendirmeden geçiyor.
Bu durumda, yatırım ortamını hareketlendirecek olan bir başlık risk algısının azalması ise, diğer başlık ta hiç kuşkusuz yatırımların finansman maliyetinin hızla almasıdır. Bu nedenle, TCMB'nin bu çok değerli 'faiz indirimi' adımının Türkiye Ekonomisi'nin dinamizmine hızla yansıma potansiyelini törpüleyecek bir tavır, 'dur bakalım' eğilimi, sonrasında tüm ekosistemi üzecek, kahredecek bir zaman kaybına dönüşebilir. Bu nedenle, bankacılık sisteminin bilhassa yatırım kredilerinden başlayarak, kredi faiz oranlarında en az 3 puan, mevduat faiz oranlarında ise 3,5 puanlık bir indirimi geciktirmemesi gerekir.
Türkiye Ekonomisi, ekonomi aktörlerinin 'faiz geliri'nden medet umduğu bir ekonomi olmayı değil; bu ölçüde devasal bir altyapı dönüşümü ve küresel rekabetteki iddiasıyla, üretim ve ihracattaki katma değeri arttırarak, yatırımların geri dönüşünün işaret ettiği yüksek kârlılığa odaklanmış bir ekonomi olmayı işaret ediyor. Küresel yatırımcıların Türkiye için gerekli pozisyonu almakta gecikmelerinden yeniden pişmanlık duymaya başladığı böyle bir konjonktürde, Türkiye Ekonomisi'nin sunduğu fırsat ve nimetleri en çok kendi ülkemizin üreticileri, ihracatçıları, yatırımcıları hak ederken, atılması gereken adımları geciktirip, fırsatları yabancılara kaptırmayalım.