2008 küresel finans krizi, tüm önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler açısından, sebep olduğu küresel sorunlarla baş edebilme kabiliyeti açısından bedel ödeten bir deneyim oldu. Kimi ülkeler için ağır, kimi ülkeler için ise hafif olmak üzere. ABD ve pek çok Avrupa ülkesi ağır bedel ödedi, İzlanda iflas etti. Bu süreçte, Türkiye Ekonomisi'nin krizin etkilerini bertaraf etmesi adına, yeniden IMF'le masaya oturulması gerektiği konusu da tartışmaya açıldı. Açıkçası, o günlerde, 'IMF' üzerinden yürüyen tartışmayı, 'gerekiyorgerekmiyor' boyutunda, teknik bir konu olarak tartıştığımızı zannediyordum.
Aradan geçen zamanda, Türkiye'nin, perçinlenmiş milli iradesiyle, küresel ve bölgesel ölçekte bağımsız bir siyasi duruşu inşa etme sürecini büyük bir keyifle takip eder, kendimce katkıda bulunma gayreti ortaya koyarken, 'IMF' konusunu gündeme getiren 'azımsanmayacak' bir grubun,esasen Türkiye'nin küresel 'güç merkezleri'yle eşit ölçüde ve eşit platformda bir ilişki seti oluşturma gayretlerinden haz etmemeleri nedeniyle öne sürdüklerini idrak ettim. Bu nedenle, 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi sonrasında, içeriden ve dışarıdan, bu grubun 'IMF' konusunu her platformda dile getirmelerini, Ekonomi Yönetimi'nin 'el altından' IMF ile görüştüğü iddialarını, her referandum veya seçim sonrasında 'göreceksiniz, Türkiye IMF ile anlaşacak' manipülasyonunun hızla piyasalara, iş çevrelerine enjekte edilmesini artık deşifre etmiş durumdayız.
Üstelik, IMF'e rağmen. IMF-Dünya Bankası bahar toplantıları kapsamında, medyayla bir araya gelen IMF Avrupa Masası Direktörü Thomsen, Türkiye'ye mali yardımın sağlanması konusunda, hiç bir gayri resmi, gizli görüşme olmadığını ifade etti.Türkiye'nin para politikasını güçlendirecek önemli adımlar attığını vurgulayan Thomsen, sıkı para politikasının devam etmesinin önemine atıfta bulunmuş. Merak ediyorum, bu derece sarih bir açıklamaya rağmen, yine de bu grup 'IMF manipülasyonu'nu sürdürecek mi?