Enflasyon kelimesi, yani 'fiyatlarda şişkinlik' anlamına gelen kelime 18. yüzyıldan beri kullanılmakta. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, Türkiye'nin 150 yıllık sorunu. Cumhuriyet tarihinde üç haneli enflasyonu 1980, 1993-1994 ve 1998'de 3 kez gördük; ama Latin Amerika'nın durumuna düşmedik. Ağustos 1970'ten bu yana ilk kez tek haneli enflasyona, 34 yıl sonra, ancak Mayıs 2004'te dönebildik. 2009'da, yıllık bazda tüketici enflasyonu yüzde 5'ler civarına yaklaşsa da, Temmuz 1970'ten 41 yıl sonra, enflasyon ancak 2011'de yüzde 5'in altını görebildi. Mayıs 2004'ten sonra, ilk kez yüzde 10'un üstüne Haziran 2006'da çıkan enflasyon, Temmuz 2008'de yüzde 12.06 ve ekimdeki yüzde 11.99'dan 9 yıl sonra, geçtiğimiz ekimde yüzde 11,90 ile son 12 yılın en yüksek 3 oranı oldu.
Bu üç yüksek tüketici enflasyonunun analizi yapıldığında, döviz kurlarındaki oynaklık ve artışın başat rolde olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin ithalata bağımlılığı, her kur sıçramasında, Türkiye ekonomisinde önce maliyet, ardından firmaların bu maliyeti yansıtması ile tüketici enflasyonu olarak dönüyor. Fiyat istikrarı açısından, işgücü, hammadde, enerji ve finansman maliyetlerinin yönetimi kritik önemde. Hammadde ve enerji maliyetleri küresel emtia fiyatları ve döviz kurlarıyla doğrudan bağlantılı. Finansman maliyetleri ise, kredi faiz oranlarıyla şekilleniyor. Petrol fiyatları Ocak 2016'dan bu yana yüzde 80'in üzerinde arttı. Enerji Bakanlığımız ise, doğalgaz fiyatını yüzde 10 aşağı çekerek ve doğalgaz fiyatına zam yapmayarak, enerji maliyetlerini minimize etmeye çalışıyor.
TL'nin dolar ve euro karşısındaki değer kaybı, 2 yıla yayılmış 8 puanlık bir fazladan enflasyon etkisi anlamına geliyor ve kurlar sürekli yükseldikçe bu etki eriyip yok olmuyor. Kredi faiz oranlarının 2 yılda yüzde 65 arttığını ve 6 puanlık bir etkiyi dikkate aldığımızda, maliyet enflasyonunun göstergesi olan yurtiçi ÜFE, Ekim 2003'ten bu yana, Temmuz 2008'den sonra, ikinci kez yüzde 18'e dayanmış durumda. Yurtiçine mal satan üreticilerin maliyetleri yüzde 18, ihracatçı firmaların maliyetleri yüzde 24 artmış durumda. 20 ve üzerinde işgücü çalıştıran işletmeler açısından bakıldığında, hammadde maliyetlerinin payı yüzde 45, enerji maliyetleri yüzde 8, finansman maliyetleri yüzde 4.5, kur artışı zararı ve faiz giderlerinin payı yüzde 7.5. Açık ve net, enflasyonla mücadelenin başarısı ithalata bağımlılığın azaltılmasından, yurtdışından borçlanmak yerine, yurtiçi tasarrufları artırmaktan ve kredi faiz oranlarının düşürülmesinden geçiyor. Üretim ve finansmanda yerli kaynakları artırmak, fiyat istikrarını da getirecek.