Futbolumuzda seçimi tartışıp duruyoruz. Ama iki hafta önce hatırlattığımız gibi asıl konuşulması gerekenlere önem vermiyoruz. Günümüzde futbolumuzun iki önemli gelir kaynağı (Naklen yayın ve İddaa) var. İddaa için yeni ihale kapıya dayandı. Kulüplerimizde 'tıs' yok. TBMM'de komisyonlara gelmiş haliyle "Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun" yeni ihale yapılana kadar eski firmanın devam etmesine olanak sağlıyor. Gelirlerin durmasına yol açabilecek olası gelişmelerin böylece önü kesilmiş gibi duruyor. Ama aynı nedenle
yeni yasanın bir an önce çıkmasını sağlayacak baskıların da önü kesildiği için, yasa hâlâ komisyonlarda.
İkinci hayati gelir kaynağı olan naklen yayın kalemiyle ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. İkili yayın modeline geçilmesi gündemde. Tabii bu, ancak 2010'dan sonra mümkün.
ATEŞTEN GÖMLEK
Şubatta yeni Federasyon Başkanı'nın önündeki en önemli sorun da bu olacak. Havuz sistemi ilk kurulurken federasyon başkanlığı koltuğunun nasıl ateşten gömleğe dönüştüğünü unutmadık. Yeni başkanın bu krizi çözüp çözemeyeceğinin ilk işaretlerini önümüzdeki aylarda alacağız.
12 Ocak'taki yazımda hatırlattığım gibi, 2.5 yıl önce performansa dayalı gelir dağılımına geçilirken büyüklerin gelirleri, bulunduğumuz sezon sonuna kadar garanti edilmişti.
Bu garanti bitince ne olacak?
Büyük kulüplerin stratejisi ne olacak?
Ezeli rakiplerine göre daha fazla gelir kalemine ve daha sağlıklı bir gelir yapısına sahip Fenerbahçe, A14'ün (Anadolu kulüpleri) yanında yer alır ve "Gelir dağılımı tamamen performansa dayalı olsun" derse ne olur?
Galatasaray ve Beşiktaş, Fenerbahçe'nin bu yumruğu karşısında nakavt olmamak için alternatif hazırladılar mı?
2005'te dile getirilen "Borsaya kayıtlı şirketin gelirlerini azaltamazsınız" dışında bir tezleri, savunmaları var mı?
Aşağıdaki yazıyı okuyunca bu soruların cevaplarını da tahmin edebilirsiniz.