15 Temmuz konusunda bu köşede yayınladığım yazılara gösterilen ve tahminimin çok ötesine geçen ilgi beni bir yazı daha yazıp önemli bir konuyu vurgulamak zorunda bıraktı. Bahsettiğim üç yazıda 15 Temmuz hakkında üç temel tespitte bulundum. Bu darbe,
1. Diğer darbelerin 'sistem içi' olma özelliğine karşı 'sistem dışı' bir darbedir;
2. 14 Mayıs 1950'de sandıkta kurulmuş demokrasiyi sokakta kurtarmıştır;
3. Toplumun siyaset üretme ve siyasal özne oluşturma kapasitesinin şimdilik son halkasıdır ve ona yeni bir genişleme imkânı sağlamıştır.
Bu tespitler arasında özellikle siyasal özne oluşturma düşüncesi belli bir heyecan yarattı. Yazılarda belirttiğim gibi toplumun belli bir kesimi darbeye karşı çıktı. O kesimi siyaset yapan ve siyasal açıdan kuvvetle özneleşmiş kesim olarak dile getiriyordum. Bu 'siyasal özne' olma ve 'siyaset yapma' bakımından toplumun diğer kesimleri özellikle merak ediliyor.
Cevabım şudur...
***
Türkiye'de daha önce
merkez sağ siyasetin tabanına sıkışmış büyük bir
kesim
1990'lardaki
kimlik politikalarının getirdiği bir etkiyle oradan koptu ve
muhafazakârlığını / Müslümanlığını daha açık bir planda ele alan
Akparti ile 2002'de bütünleşti.
Akparti ciddi bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bu dönüşüm
ekonomik açıdan kalkınma / büyüme,
sosyal açıdan nüfusun yer değiştirmesi,
siyasal açıdan hâkim devlet modelini aşma,
ideolojik açıdan muhafazakârlık / Müslümanlık temeline oturdu.
Devletin dönüştürülmesi başka diğer unsurların hepsinden önemli olarak
ordusivil ilişkilerinin yenilenmesi olarak gelişti.
Siyasal katılım özendirildikçe
geleneksel devletçi yapı geriye itildi.
Ordunun iç politika belirleme gücü azaltıldı.
Nihayet 15 Temmuz 2016'da kitleler kendisini bir kere daha
püskürtmeye çalışan askere direndi. Burada
askerin şu veya bu kanada mensup olması önem taşımıyordu. Bu direniş bahsi geçen
siyasal öznelerin son ve büyük hamlesidir.
Şimdi ortada yükselen bir hareket bulunuyor. Bütün o
CB'yi halkın seçmesi,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş (bütün lehte ve aleyhte tartışmalara ve sorunlara rağmen) kitlelerin
aynı doğrultuda ilerlemesidir. Anlaşılan hareket devam edecektir.
***
Şimdi gelelim işin diğer kısmına, yani
merkez sağ/sol ve muhalefet partilerinin bu açıdan durumuna. Hemen belirteyim: Türkiye'de
merkez sol bir parti yoktur. Bütün tersi çabalara rağmen
devletdevletçilik geleneğinden gelen ve bütün
refleksi orduyla ve darbelerle birlikte hareket etmek olan bir muhalefet partisi,
CHP vardır.
Bu kesim tarihi boyunca
arka çıktığı, savunduğu ve işbirliği içinde olduğu
devlet modelinin artık
devre dışı kaldığını
görüyor.
2002'den sonra gitgide artan bir
'
nihilizmle' kendini dışa vuran bu tepki
15 Temmuz ve
Başkanlık referandumu sonrasında
büsbütün yoğunlaşmıştır.
Muhalefet bütün bu tartışmalar içinde haklı olduğu noktaları bile
savunamayacağı bir durumdadır.
Yeni sosyolojilerden kopmuştur ve siyaseti ne üretebilmekte ne de yapabilmektedir. Ortada
siyaset üretmeyen,
siyasal özne olamayan, ortak yaşama bağı koptuğu için
nefes alamayan bir kitle mevcuttur.
Bu durum '
tek kanatlı kuş' sendromudur. Bahsettiğimiz kitlenin yeniden
siyaset yapmayı öğrenmesi gerekiyor.
Darbelerden, gizlice örgütlenmiş odaklardan kopuk bir şekilde o çevre de
kitlesel ve somut siyaset üretirse ancak o zaman tabanındaki insanlar
siyasal özneye döner,
siyaset yapar, Türkiye siyaseti doğru bir zemine oturur.
Bu olabilir mi? Soru ciddidir ileride döneceğim.