15 TEMMUZ'A BAKMAK - 3
15 Temmuz'un diğer darbelerden yapı olarak hayli farklı olduğunu gösterdim. Şimdi 'niyet' veya 'anlam' olarak darbenin özelliğine değineyim.
1960'tan beri gelişen darbeler Türkiye'deki kurucu ordu-sivil ilişkisi içinde ve gene kurucu ideoloji çerçevesinde belirlenmişti. Söz konusu darbelere belli bir kesim nezdinde meşruiyet sağlayan da bilhassa bu ideolojik plandı. Yani bugüne dek Kemalist-laisist bir yaklaşım ve onun sol modelleri (özellikle 9 Mart 1971 tasavvurunda) darbeleri tasarladı, planladı ve gerçekleştirdi.
Bu defa darbe böyle bir zemine oturmuyordu. Tam tersine ideolojisi meçhul, meşru iktidarı hedef alan, tam manasıyla iktidarı elde etmeye dönük 'operasyonel' bir cunta girişimiydi, darbe kalkışması.
***
Hadise tam da bu noktada çatallanıyor. Bir kere
darbenin hedef aldığı iktidar o güne kadar da geleneksel darbelerin hedef aldığı kesimdi. Dolayısıyla darbe ilk anlarında ve hazırlık safhasında bir kafa karışıklığı meydana getirdi. Hemen ertesinde darbeciler kendilerini
geleneksel darbe yaklaşımından ayrıştırınca bu defa doğrudan
iktidarla ve
onu destekleyen halk kitlesiyle karşı karşıya kaldılar. (Teorik olarak bu planda
Kemalist-laisist çevreler darbe girişimi karşısında iktidarla dayanışmalıydı. Fakat öyle olmadı. En hafifi ifadesiyle darbe karşısında heyecanlandılar, ilk anda
darbeyi desteklediler, sonra da
çekinser kalmayı ve '
kontrollü darbe' tezini geliştirmeyi tercih ettiler.) Bu tablo bize darbenin iç dinamikleri bakımından bütünüyle '
sistem dışı' olduğunu gösteriyor.
Bu planda önceki darbeleri '
sistem içi' darbeler olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.
***
İkincisi, darbe bu özellikleriyle tarihte ilk kez
toplumsal tepkiyle aşılmıştır. Daha önce de belirttiğim bu hususun özel bir yanına değinmek istiyorum.
Söz konusu hadise uzun
ordu-sivil ilişkisi içinde yeni bir dönemeçtir. Bu büyük viraj
2007'de başladı. Hâlâ devam ediyor. Ana özelliği sadece
ordunun iktidar kontrolü altına alınması değildir.
Demokrasinin de halk iktidarı ve
halk kontrolü altına alınmasıdır.
Kapsamlı ve zor bir proje olduğu bu modelin gerçektir. Ama
1950 sonrası halk-demokrasi ilişkisinin yeni bir zemine oturduğu da bir o kadar gerçektir. Bu bilinen gerçeğin bilinmeyen boyutu ise gerçekleştirilen hareketin yani halkın sokaklarda orduya karşı direnmesinin
siyasal özne kavramını yeniden biçimlendirmesidir.
Siyasal
özne yani
siyaseti üreten birey, ilginç bir şekilde
sağ siyasetten geliyor. Bu
1950'den beri böyle.
1950 demokrasinin sandıkta kurulmasıydı. 2016 demokrasinin sokakta kurtarılmasındır. Türkiye'deki
parlamento-anayasa tarihi açısından bakılırsa bu hamle bizi söz konusu tarihin başlangıcına götürüyor. Çünkü direniş
İslami bir tonla, İslami bir zihinle gerçekleştirilmiştir.
***
İlginç olanı bu tarihin başlangıcında yani
1. Meşrutiyet ve öncesindeki
zihinsel üretimde bilhassa
Namık Kemal'in yazı ve iddialarında
da gene söz konusu
İslami muhakeme öndedir. Bu
refleksin ifade ettiği anlam, işlev ve eylem planı ayrıca ele alınmalı, irdelenmelidir.
Buna karşılık
sol siyasetin Türkiye'de darbeler söz konusu olduğunda içinde kaldığı durum, çoğu zaman
darbeyi hazırlayan sürecin bir
aktörü oluşu da Türkiye'deki demokrasi tarihi ve düşüncesi bakımından olabildiğince aydınlatılmalıdır.
15 Temmuz bu
iki kutbun yeni bir çatışma düzlemidir. Buradan kazançlı çıkması gereken Türkiye'deki demokrasidir. Her darbe ve darbe girişimiyle demokrasi
yara alır. Bu defaki
sokaktaki büyük direniş demokrasinin sınırlarını korumak ve genişletmek maksadını güdüyordu.
Şimdi önemli olan o anlayışın
siyasal ve kurumsal planlarda da sürdürülmesidir.