Fransa'daki seçimleri izleyin, ondan sonra gelin de demokrasi denen şu yönetim tarzının hem hâlâ en önemli yönetim sistemi olduğunu hem de geniş ölçüde tıkandığını söylemeyin.
Neden iyi, önce onu konuşalım.
***
Birincisi,
parlamento, tarihinde hiç görülmedik ölçüde yenilendi. Meclisin
% 75'i yepyeni kişiler.
1993'te parlamentonun sadece
% 6'sını meydana getiren kadınlar bu defa meclisin yaklaşık
% 40'ını oluşturuyor. Nasıl sevinmezsiniz?
İlk kez seçilenler meclisin
1/3'ünü meydana getiriyor ve müthiş genç bir kitle.
Daha önce seçilen Devlet Başkanı da 39-40 yaşında.
***
Bunlar iyi, güzel ama şimdi de işin
sorunlu kısmına bakalım.
İşin başını
katılım oranı çekiyor.
Fransa artık oy vermiyor. Bu insanlar artık
demokrasiye mi inanmıyor yoksa
seçim sistemine mi, meçhul. Ama üstünde epey kıyamet kopacak şekilde
seçmen kitlesinin sadece % 47'si oy verdi. Şöyle düşünelim: yaklaşık
66 milyon insanın yaşadığı Fransa'da
46 milyon seçmen var, bunun da o kadar bile değil ama yarısı diyelim, oy kullanıyor.
Demek ki en iyi ihtimalle toplumun
% 35'i politik karar oluşumuna katılıyor. Bir
de
iktidar olan partinin (LEM) aldığı
oy oranını hesap edin durum vahim. Halbuki o parti koalisyon ortağıyla birlikte Meclis'in şimdi tek başına
% 60'ını oluşturuyor.
Şimdi bu bir
temsil krizi değil midir?
Bu katılım konusunu açmışken belirtelim. Evet
parlamento gençleşti ama
18-25 yaş grubunun % 75'i oy vermedi. Bu da açık açık bir demokrasi
inançsızlığını, en azından
bu kesimin yeni
bir
demokratik yöntem arayışının öne
çıktığını göstermiyor mu?
***
Bu doğrultuda devam edelim...
Sosyalistler bu seçimde tek kelimeyle çöktü. Kendisi dördüncü denemesinde meclise girebildi ama
Le Pen'in
faşizan eğilimli partisi de
yok oldu, gitti.
Aşırı solu hiç telaffuz etmeyelim. Neticede 600 kişilik mecliste bir-iki temsilcileri var.
Seçimi böylece yepyeni bir '
hareket' kazandı.
Macron'un kişiliğinde temsil edilen bu hareket bir
merkez hareket. Sağı ve solu reddediyor. Liberal bir görüşe sahip. Daha bir yıl önce kuruldu.
Macron bir bankacı. Bir yıl Hollande'ın partisinde bakanlık yaptı. Tüm
siyasal birikimi ve kariyeri bundan ibaret.
***
Bütün bu özellikleriyle birlikte bakınca Fransa'daki seçimlerin
demokrasiyi sadece bir
yöntem olarak '
kullandığı' açık açık görülüyor.
İnançsızlığın büyüdüğü,
dikkate alınmayan bir alan artık demokrasi. Hele
temsil yönünden büsbütün ciddi sorunları var. Ama bu
inançsızlığın demokrasi kadar
siyasete yöneldiğini söylemek de gerek.
Bütün bunlar kadar bir önemli husus
ideolojilerin bu derecede
dışlanması. Fransa gibi
sol/ sosyalist/ komünist geleneğin bunca etkili olduğu bir toplumda,
gençleşme, besbelli ki, '
geleneksel'
veya '
yerleşik'
ideolojilerin terk edilmesiyle
sonuçlanıyor. Evet, gençler sandıkta
değil, ama
gençleşme dürtüsü,
yeni
teknolojiler, yeni
yönelişler ortaya
bambaşka ve yepyeni siyasal talepler
getiriyor.
Bu demokrasi tartışmasını sürdürmek gerek...