Çin, dünyanın neresi, merkezi mi, böyle denebilir mi, henüz bir şey söylemek zor. Bu, öncelikle Çin'in kendisini değiştirmesiyle ilgili bir durum. Neticede sosyal medyanın yasak olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Öte yandan, ilk günden beri yazıyorum, Çin, dünya finans kapitalinin odaklarından biri.
Çin'den dönerken aklımda kalkınma- büyüme ikilemi var.
Aklımda işlememiş bir devrimin getirdiği büyük kıyımlar var. Çöken sosyalizmin tıpkı büyük dinlerin tamamı gibi herkesi eşit yapma tutkusu, ütopyası var. Sonunda kazanan kapitalizmin bu utkusunu sağlayan koşulları var.
***
Batı bugün bu dünyanın en büyük meselesi. Batının kendisini bir '
hâkimiyet odağı' olarak sürdürmekte zorlandığı bir dönemde '
Batı-sonrası' bir dünyaya geçip geçmediğimizi sorguluyoruz.
Böyle bir dünyada
Çin yepyeni bir güç merkezi olarak biçimleniyor.
'
Sömürgecilik sonrası' dünya galiba ilk defa kuruluyor. Unutmayalım,
Hong Kong Çin'e ancak
1997'de devredildi. Daha dün demek. Kısa bir süre öncesine kadar iliği kemiği sömürülen bir Çin ve Uzakdoğu vardı.
Ama bugün
Financial Times'ın haberine göre
New York ve Londra finans kapital olarak güçlerini
Asya devlerine yitirdi! Artık '
yeni yeni dünya düzeni' dememiz gereken bu dünyada Çin nasıl yer alacak sorusunun bir tek yanıtı var:
dünyayla coğrafi olarak bağlanarak.
Çin'in bugün en büyük hırsı bu. Ne
nükleer bir güç olması ne
Çin Denizi'ndeki
hâkimiyeti ne kasalarını dolduran
dolarlar onu bu derecede etkiliyor. Çin, ancak dünyaya
karayoluyla da bağlanırsa hâkimiyet
alanını genişleteceğini biliyor. Dünyanın geri
kalan kısmına bu projeler açısından bakıyor.
***
Onların arasında
Türkiye de var. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye yaptığı ve yapacağı projelerle kendi dışındaki dünyada da bambaşka bir
güç ve kabiliyet ifade ediyor.
Mesele bunları idrak etmek ve bu açıdan bakabilmek.
İki ülke birbirinin potansiyelini keşfetmiş durumda. Bir
Soğuk Savaş projesi olan
AB'nin gücünden (üstelik hayli geciktirilmiş, ertelenmiş olarak) epey bir şeyin eksildiği bu dönemde Çin,
yeni bir Türkiye'nin kendisine başka bir potansiyel sağlayacağını biliyor. Bu, Batıdan altmış yılda beklediğini bulamayan Türkiye için de geçerli.
Bütün bu imkânlara rağmen iki ülke arasındaki '
etkileşim' trafiği çok zayıf.
Böylesine '
hırslı' iddialara sahip iki tarafın proje geliştirmek,
ortak politika oluşturmak bakımından daha fazla bir araya gelmesi,
üretken düşünceler ortaya koyması şart.
***
Böyle bir projenin altyapısı mevcut.
Türkiye'de okuyan çok sayıda
Çinli, Çin'de bulunan çok sayıda
Türk öğrenci var. Yaratacakları zemini küçümsememek gerek. Üniversiteleri ekleyelim. Sadece
Pekin'de
91 üniversite var. İkisi
dünyanın en iyi 100 üniversitesi içinde. Türk üniversiteleriyle aralarındaki irtibatları ileriye götürmek şart.
Nihayet
kültür alanı. Teknoloji, askeriye, enerji rakamlarıyla belki mukayese edilmez kültür alanının büyüklüğü. O nedenle fazla önemsenmez. Ama
kültürel yakınlaşma farklıdır, k
atma değeri büyüktür. Bu alan işletilmeli. Kaldı ki,
Hong Kong ve Şanghay bir
merkezdir çağdaş sanat alanında. Çin'in ve Türkiye'nin
geleneksel sanatları ayrıca son derecede etkileyicidir.
Böylece
Rusya, Çin, Güney Kore üstünden geçen bir hat yeni bir dünyaya işaret
ediyor. Buna bir de
Batı Asya'yı bütün
cesametiyle ekleyelim...
Türkiye'den görünen Çin, bizatihi
Çin'den görünenden daha etkileyici.