Haydi Şanghay gene neyse ama Beijing de denen Pekin'e, dünyanın bu en eski kentlerinden birisine, dünyanın en kalabalık üçüncü kentine bir otelin 79. katından bakmak kimin aklına gelir?
Nixon'un, Çin'e giderken bu kültürü, buraları iyi bilir diye yanına aldığı Fransız romancı, siyasetçi Malraux, Amerika'ya bir gökdelendeki odasının camından bakıp düşünceler üretiyordu. Şimdi benim yaptığım gibi, 79. kattan baksaydı bu kente neler söylerdi?
'Modern Çin' denen muamma aslında bu imgede, ne imgesi, bu gerçekte özetlenebilir. Bu gerçek, Batı'yla tarihi boyunca ya ilişkisi olmamış ya da boğuşmuş Çin'in şimdi Batı'yla çok farklı bir ilişki kurmasıdır.
Bugün yarın yayınlanacak, bir vesileyle önceden okuma imkânı bulduğum, tuğla gibi kalın ama çok iyi yazılmış bir kitapta yazar, Robert Bickers, bu soruyu soruyordu: Çinliler Batı Hâkimiyeti Çağına Nasıl Son Verdiler (Out of China: How the Chinese Ended the Era of Western Domination)?
***
Evet, nasıl son verdiler?
Verilecek yanıtın bir
kültürel boyutu var. Ama asıl mesele
ekonomik ve stratejiktir.
1949'da başlayan,
1966-1976 arasında büsbütün şiddetlenen bir
komünist rejim o yıldan sonra kendi iç savaşını yaşayıp dönüştü. Ama öyle anlaşılıyor ki, tam bir '
devlet kapitalizmi' uygulayan Çin, esasen
stratejik bir karar almıştır ve bugün yüz yüze kaldığımız
sonuç o kararın bir uzantısıdır. Çağı
anlamak, ona doğrudan katkıda bulunmak ve
nihayet onu kendisine mal ederek dönüştürmek
bu stratejinin unsurlarıdır.
Bunu,
91 üniversitenin bulunduğu bu kentte katıldığımız toplantılarda yapılan
sunuşlardan anlamak mümkün. Mesela
Ortadoğu'yu bu kadar uzak mesafeden nasıl
bu kadar ayrıntılı bildiklerini hayretle kendimize
soruyorsak, bu Çin'in dünyanın her köşesinde,
haydi eli demeyeyim, kulağı, gözü
olduğu anlamına gelir.
***
Çin bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisi. Dünyanın kendisinden çekindiği,
ürktüğü dev, bugün Çin. Ama herhangi
bir Amerikan şehrinin '
finansman merkezi'
denen bölgesinden veya
Londra'dan ayırt
edilemeyen sokaklarından biraz öteye açılıp,
ara sokaklara girince oralarda hayatın başka
türlü aktığını,
yoksullukla iç içe olduğunu
görmek mümkün.
Muhtemelen 'asıl' veya 'gerçek' Çin oralardadır diyeceğiz ama bu bence eski bir alışkanlık. Yoksulluğu
gerçek sayıp varsıllığı
gerçek dışı görmediği için biraz da Çin bugün
bulunduğu yere geldi. Gelebildi. Bugün bir
nükleer güç Çin ve bir
teknoloji devi.
***
Geriye bir tek mesele kalıyor. Bugün,
demokrasinin tam manasıyla işlemediği ülkelerde yaratıcılığın, zenginliğin, gelişme ve büyümenin yeşermediğini kanıtladı ekonomi bilimi. Çin'deki her şeye rağmen
kapalı rejim onun büyümesini ne kertede engelliyor, sorulması gereken sorudur. Demek ki, açık bir rejimde her şey
daha da farklılaşabilecektir. Ama
Fransız Devrimi'ni bile 100. yaşında değerlendirmek için '
genç/ erken' bulan bir kültür kendi '
geçişini' de daha kısıtlı bir hızla yaşayacaktır.
'
Batı-sonrası' dünyada yaşadığımız bir gerçek.
Atlantik'in yerini
Pasifik'in aldığı da belli. Böyle bir dünyada teknoloji devleri
Çin, Kore, Japonya yeni rollerini oynayacak.
Çin Denizi başlı başına bir merkez olurken
Batı Asya sorunlu, çok sorunlu. Buna şimdi
OD'ya yerleşen
doğal kaynak zengini Rusya'yı ve daima
suskun dev İran'ı katmak gerek. Çin, bu denklemi kuruyor. Belki de bozuyor.
Dolaştığım
Tiananmen Meydanı, Yasak Şehir, Çin Seddi'nin bu ters tarih
sıralaması ve yarattığı imge gelip 79. kattan
görünen devasa
gökdelenlerin üstüne
düşüyor.
Çin'de olmak bu diyorum...