Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Eksik siyasetin krizi

Yazdıklarıma gelen tepkiler beni yeni şeyler yazmaya itiyor. Bugünkü dünyayı anlamak, kavramak, temellendirmek ve yorumlamak doğrultusunda yazdıkça yazmak istiyorum. 1980'lerden bu yana geçen yaklaşık kırk yılın bir hesaplaşması diyebilirim yazdıklarıma.
Bu maksatla tarihi dönemlendiriyorum, her şeyi daha iyi anlamak için. 1979 Thatcher döneminin başlangıcından 1989'a kadar bir dönem.
Bu neo-liberalizmin ve Yeni Sağın yükseliş dönemidir.
1989-2001 yayılma ve ilk tepkiler dönemi;
2001-2008 sarsıntı yılları ve nihayet 2008-bugün: kriz ve Radikal Sağın yükselişi.

***
Bu tarihi izleyecek sayısız vektör var.
Sadece iki önemli unsura değineyim. Birincisi demokratik kapitalizm denen unsurun yani büyük ölçüde küreselleşmenin çok büyük belki de onmaz, onarılmaz bir yara almasıdır.
Onun sonucu Yeni Sağ dönüşerek Radikal Sağı meydana getirdi. İkincisi bu tarih içinde İslam'ın/ Müslümanların yepyeni bir faktör olarak devreye girmesidir.
(Philipp Ther geçenlerde yayınlanan 1989'dan Sonra Avrupa: Bir Tarih (Europe Since 1989: A History) isimli kitabında bu meseleleri böyle kavramıyor. Konuyu Avrupa'yla sınırlı tutuyor, haklı, kitabı onun için yazmış ama bu da meseleyi kuşatmaya yetmiyor. Oysa bu şekilde bir yoruma çok ihtiyacımız var.)
Yukarıda yaptığım dönemlendirmeyi daha da daraltırsam 1979- 2008 bir tarihtir, 2008 sonrası bir başka tarih. 2001 ise iki bloku bağlayan köprüdür. Sonuç demokratik kapitalizmin tıpkı demokratik sosyalizm/ sol gibi bir ülkü, bir hayal olarak da çökmesi, tepkinin soldan değil sağdan gelmesi.
***
Nedir bunu doğuran sebep? Neden sol bugüne kadar bütün bu gelişmeleri görmesine rağmen, gayet somut ve ileri görüşlü eleştiriler ortaya koymasına rağmen kitleleri yönetmekte yetersiz kaldı? Neden kitleler radikal sağ partilere kaydı?
İlginçtir, bir dönem hepimizin yakından izlediği, Habermas'ın öğrencisi, Frankfurt Okulu'nun savaş sonrası kuşağına mensup sol düşünürü Clauss Offe'nin son kitabını (Europe Entrapped: Tuzaktaki Avrupa) bu maksatla okudum ve hayal kırıklığına uğradım.
Üstadımız arada bir güzel kavramlar geliştirse de meseleyi maalesef çok yüzeysel, bahsettiğim belirleyici faktörlerden çok uzak şekilde ele alıp sadece AB ve onun kurumsal ilişkileri planında inceliyor.
O zaman anladım ki, bu değerlendirmeleri yapabilecek Marksist kökenli bir önceki kuşaktan sol düşünürler artık konuya hâkim değildir. Bugünün sol/ Marksist düşünürleri ise artık farkında olarak veya olmayarak sistemle bütünleşmişlerdir ve onu çizdiğim çerçeve içinde irdelemek akıllarına gelmiyor. ABD'de bazı mikro örgütler bu tepkileri gösteriyor ama onlar da teker teker sorunlarla ilgili örgütlerdir ve sadece ellerindeki meselelerle meşguldür. (Gene de köklü eleştirilerin ve önerilerin artık ABD'den çıkacağı kanısındayım.)
***
Bu anlayamama/ kavrayamama/ çözememe ve çözüm geliştirememe durumu krizin ta kendisidir. Kriz budur! Ve kriz bütün ağırlığıyla Avrupa'yı sarmıştır. Avrupa artık ufuk açıcı, politik bir momentum sağlayacak düşünce geliştiremiyor. Siyasal yetersizlik çok açık.
Siyaset yetersizliği radikalleşme doğurur.
Kesin! Bugünkü durumu açıklayacak en önemli öğe bu. Kitlelerin ABD'de de Avrupa'da da sağ partilere kayması bu hakikati doğrular.
Trump'a karşı kadınların sokağa çıkması bir göstergedir. Ama bir, o tepkiler siyasal değil kültüreldir. Sessiz/ suskun kitleleri etkilemiyor. Tersine kitlelerin daha da radikalleşmesine yol açıyor.
Kısacası, ilk sorun siyaset eksiğidir. Onu doğuran ise sol bilincin dünyayı kavrayamamasıdır.
Bir neden daha var ama biliyorsunuz, ben her şeyi öyle bir çırpıda söylemem...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA