Batı'da yılları tanımlamakta kullanılan, ilk dile getiriliş tarihleri de öyle aman aman eskiye gitmeyen iki kavram var: annus horribilis ve annus mirabilis. İlki, korkunç yıl anlamına geliyor, diğeri mucizeler yılı. (İlk mucizeler yılı 1666 kabul edilir. Gelin görün ki, garip icatlar çıkarmakta üstüne olmayan insan zekâsı zamanla '666' sayısını kötülüklerle özdeşleştirecektir.) Neyse, 2016'nın dünya kadar ve burada sayıp, hatırlayıp, bir kere daha asap bozmaya gerek olmayan sayısız nedenden ötürü bir felaketler, bir şeametler yılı, bir şenaat yılı olduğu muhakkak.
Hiç böyle bir şey görmemiştim.
İnsanlar yeni bir yıla girdikleri için değil, 2016'dan çıktıkları için mutlular.
Bir umut elbette. Her şeyin daha iyi olacağını umuyor insan. Yaşar Kemal boşuna 'insan mit üreten varlıktır' demedi. Biz de kendi mitlerimizi, kendi mucizelerimizi üretiyoruz.
Hayatı gerçekle düşler arasında bir yere çivileyip yaşıyoruz. Umudun mavi keteni üstüne seriyoruz geleceğimizi, hatta günlerimizi.
***
Herkes gibi ben de bu yılın gerçeğini etimde kemiğimde duyarak yaşadım. Yapacak bir şey yok. Hayat ve siyaset hükmünü icra ediyor.
Ürkütücü, yıpratıcı, zorlayıcı ama öyle. O zaman insan kendi koşullarına sığınıyor. Kendi yarattığı evrene çekiliyor.
Ben de öyle yaptım. Neyse ki, diğer çalışma alanlarım
edebiyat ve görsel sanatlar.
Onların geniş, nispeten ferah ikliminde soluk almaya gayret ettim. Her zaman söylerim. İyi ki bu dünyada
kültür var. Onun sağaltıcı evreni olmasa yaşamak olanaksız.
***
Her zamanki gibi çok çalıştım. Geceler boyunca, günler boyunca. Koskocaman bir kitabı çevirdim:
Resim Bugün. Sergiler düzenledim.
Akbank Sanat ve
Galeri KHAS'taki sergilerimden çok zevk aldım. Yazılar yazdım.
Kitaplar yayınladım. Seminerler yaptım. Yılın en önemli sanat olaylarından biri, galiba başlıcası olarak gördüğüm
Contemporary Istanbul sanat fuarının düzenlenmesi için uğraştım. En büyük övünçlerimden biri, naçizane katkımın bulunduğu,
Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Müzesi'nin açılması oldu.
Neredeyse bir tek anım bile boş değildi.
Bir işten diğerine koşturdum. Daha az yolculuk yaptım. Geçen yıl, buna karar vermiştim.
Sözümü tuttum.
***
Başkasını bilmem ama çok kitap okumayı sürdürdüm. Biraz azaltmam gerek, biliyorum.
Gene de dayanamıyorum. Geçenlerde büyük Amerikan romancısı
Philip Roth'un bir sözünü okudum. Artık roman yazmıyor, bıraktı, ama diyor ki, hiç okumayacağımı bile bile kitap alırım.
O da bir tür okumaktır. Bir ilişki kurmaktır kitapla. Aynen öyledir. Azalttım aldığım kitapların sayısını, evde, okuldaki odamda artık yer yok, ama vazgeçemiyorum. Almayı sürdürüyorum, bir de okumaya gayret ediyorum.
Pazar günü yayınlanacak
Sabah Pazar Eki'ne yazdım. Artık
sinemada fazla iyi film
yok.
Çağdaş, güncel görsel sanatlar sinemanın
yerini aldı. Genç sanatçıları, genç galericileri
büyük kazanç olarak görüyorum. O sergileri
dolaşmak bir mucize. İnsanı bu derecede
tazeleyen başka bir şey bilmiyorum.
Otuz yıldır düşünüyorum. Bu yıl da roman üstüne düşünmeye devam ettim. İsteyen eski kafalı bulsun beni. Hâlâ insanları
roman okuyanlar ve
roman okumayanlar diye ikiye ayırıyorum.
Ve galiba roman okumayanlarla artık pek bir ilişkim kalmıyor. Onların okuyamıyorum, zaman bulamıyorum demesi bile bana yolumuzun ayrılmasındaki bir neden gibi görünüyor.
Çünkü roman okuyan insan bu durumda zamanını örgütleyen, kendisini denetleyen, kişiliğini kontrol eden birisi olmuyor mu? Ben de sadece onlarla birlikte olmak istiyorum. Ne romanlar var okunacak. Senede sadece dört iyi roman okumak bile başka bir insan olmaya yeter.
Gelecek yıl artık bu kadar
çalışmamaya karar verdim. Gene çalışacağım fakat işlerimin
yönünü değiştireceğim. Zamanım azalıyor.
Onu başka verimler için kullanmalıyım. Gene de güzel filmler, romanlar, şiirler (çok verimli bir yıldı), sergiler olsun dilerim.
Ve dilerim 2017 bir
annus mirabilis olur herkes için!