İnsanların farklı yorumları temel gerçeği değiştirmez. O yorumlarda saklı olan değişik gerekçeler elbette önemlidir. Konuya başka açılardan bakma imkânı sağlar. Gene de gerçek gerçektir ve bu yorumların tümünden daha önemlidir.
Türkiye için temel gerçek bugün 'destabilizasyon'dur. Yani Türkiye'nin bir çalkantıya sürüklenmesi, bir çalkantı içinde bulunması, kalması. Bu halin sebeplerini birbirinden ayrı görüşlerle irdelesek de gerçek budur.
***
Şaşırtıcı bir gerçekten söz ediyorum.
2002'den bugüne kadar
sürekli, kesintisiz, tek parti iktidarıyla devam etmiş bir ülke şimdi aynı koşulların sürmesine rağmen ve daha bir yıl önce yapılan (bize üstünden bir asır geçmiş gibi gelen) seçimlerde
% 50'ye yakın oy aldı. Yani,
2002'den bu yana değişen bir şey yokmuş gibi görünüyor.
Ama
2015'ten bu yana iğrenç
darbe girişimleri oldu, bombalar patlatıldı, insanlar
öldürüldü. Türkiye kendisini ağır bir
ateş, tehdit ve hücum altında hissediyor. Hatta bunu fiili olarak yaşıyor. Türkiye bir
destabilizasyona sürüklenmek isteniyor. Muhtemelen daha
zayıf bir hükümet, daha
düşük bir siyasi taban desteği, daha
yetersiz bir yönetici profili olsaydı o destabilizasyon girişimi çok daha önceleri çok daha vahim noktalara eriştirilecekti. Darbe girişimi buydu!
***
Fiili gerçek bu mu, bu! Bunu reddedecek bir değerlendirme söz konusu mu, hayır!
Şimdi iş
yorum farklarına geliyor. Bir çevre bu halin Türkiye'yi
zayıflatmak isteyen çevrelerden kaynaklandığını vurguluyor.
Bunun bir 'saldırı' hali olduğunu belirtiyor. Bunu
dış dünyaya,
Batı'ya, tarihsel uzantılara bağlıyor. Diğer kesim de tam tersini
vurguluyor.
Türkiye'deki yönetimin niteliğinden, yönteminden kaynaklanan
bir durum olduğunu belirtiyor bunun.
Bu iki yorumun da ortak noktası belli: dış güçler!
O zaman ben
farklı bir yorum deneyebilirim...
***
Bence Türkiye,
Davutoğlu gönderilene,
Rusya'yla gerilim aşılana kadar dünyada da çeşitli biçimlerde devam eden
genişlemeci dönem politikasını sürdürdü. Herkes
kazanmıştı, kazanıyordu, kimsenin kimsede fazla gözü yoktu. Ama 2015'ten itibaren, bilhassa
İngiltere'nin AB'den çıkmasından sonra dünya dengelerinde ciddi değişiklikler oldu. Eski ittifaklarda önemli çözülmeler yaşandı. Bu bir
daralma dönemidir.
Türkiye böyle bir döneme girildiğini yeterince
sezemedi ve o dönemde de
genişlemeci dönemin refleksleriyle hareket etti. Fakat
Trump'ın seçilmesine giden yolu gördüğünde kendisini geri çekti.
Rusya'yla yakınlaştı. Rusya'yla yakınlaşmak demek
OD politikasını
yeni bir dengeye oturtma çabasıydı. Bu gerekiyorsa
Suriye politikasında da revizyondu. Gerçekleşti.
Şimdi kayıp iki halka var. Birincisi
Trump döneminin
OD ve İslam'a karşı sürdüreceği
politikayı görmek ve sezmek. Bu öyle az
buz bir şey değildir. Türkiye'nin bu dönemde
Rusya'yla yakınlaşması önemlidir. Ama bu
Amerika'yla yeni bir politika oluşturma ihtiyacını yabana atmayı gerektirmez.
Stabilizasyonun önemli bir bölümü buradan kaynaklanacaktır.
İkincisi,
destabilizasyonun iç politika bacağıdır. Orada da bir '
konsolidasyon'a gitmek kaçınılmazdır. Daha
geniş mutabakatlar, daha demokratik yaklaşımlar, daha uzlaşmacı tutumlarla o parantezin de dünyadaki yeni
daralma dönemi politikalarına uygun biçimde geliştirilmesi gerekiyor.
Her zaman söyledim. Türkiye asla dünyadan kopuk değildir, dünyanın ortasındadır.