Rus Büyükelçisi'nin katledilmesi sadece kendisiyle sınırlı olsaydı bile çok büyük bir hadise sayılacaktı ki, öyle değil; yani bu olay kendisini fersah fersah aşacak boyutlara sahip, o derecede önemli, ciddi, irkiltici bir hadise deyip hemen belirteyim: dünyanın neresinde bir büyükelçi öldürülse o melun girişimin maksadı o ülkeyi 'destabilize' etmektir.
Ankara'da cereyan eden girişimin bu maksadı gütmediğini söylemek için kör, sağır ve budala olmak gerekir. Büyükelçinin öldürülmesinden önceki ve sonraki Türkiye birbirinden farklıdır. Bir kere bunu bir kenara yazalım ve muhatap olduğumuz olayın diğer özelliklerini bu tespitten hareketle değerlendirelim.
Göze ilk elde Türk-Rus ilişkilerinin bozulmasına dönük amaç çarpıyor. Ve bu girişimi Suriye üstünden okumak şart.
***
Türkiye ve Rusya ilişkisi,
2015'te Rus uçağının düşürülmesinden sonra sert bir şekilde
bozuldu. Ama devreye giren
sağduyuyla düzeltildi. Buna mukabil şimdi
Suriye'de sürdürülen politika bakımından iki ülke esasen birbirine taban tabana zıt iki noktada duruyor. Rusya, İran'la yaptığı ittifak içinde
Esed'i destekliyor. O politikasıyla
Halep'i düşürdü. Türkiye ise
Esed'le hâlâ kanlı bıçaklı.
Her şeye rağmen
Türk- Rus ilişkisi olumlu bir mecrada akıyor. Ama bu kadar
zıt iki anlayış söz konusuyken bu ilişkinin
pamuk ipliğiyle bağlı olduğu varsayılıp
böyle bir
girişimde bulunmak öyle zor bir
kurgu değil. Ama görüldüğü kadarıyla ilişkinin
özellikleri bu
darboğazı aşabilecek. Bunu son dönemlerin en büyük kazancı olarak görelim.
***
Görelim ama daha pazartesi günkü yazımda belirttiğim gibi, Rusya gibi bir dev ülkenin, bir başka ülkeyle ilişkisini öyle
tek boyutlu sürdürmeyeceğini de bilelim. Bu Türkiye de olsa böyledir. Yani bir yanıyla can ciğer olan ilişkiler bir başka yanıyla şeker renk olabilir. Hele sahada
PKK gibi bir konu varsa bu haydi haydi böyledir. Tam böyle bir hassas dengedeyken her şey,
büyükelçinin katledilmesinin nelere yol açabileceği, mal olabileceği bir an bile hatırdan çıkarılmamalıdır.
Gene bu yöndeki bir başka unsur
ABD'nin pozisyonudur. Bu dünya devi sahadaki
Rusya'yı kınıyor. Aslında bu tutum
Türkiye'nin Suriye tezlerine hayli yakın. Böyle bir denklemde Türkiye'nin açıkça
ABD ile ittifak edip Rusya'ya karşı tavır alması beklenir. Oysa
Türkiye ABD ile mesafeli Rusya ile yakın. Böylesi bir denge ne kadar korunabilir sorusunun cevabı
Karlov'un katlinde saklıdır.
***
Şimdi gelelim hadisenin
Türkiye'deki derinliğine.
Rus uçağının nasıl ve kimler tarafından düşürüldüğü artık belli.
Karlov'un katli de aynı kaynakla ilişkili. Bunun içeride nasıl bir '
çalkantı' ('
destabilizasyon'un Türkçesi bu durumda '
dengesizlik' değil '
çalkantı'dır) yaratacağı besbelli. Toplum art arda patlayan
bombalarla, öldürülen insanlarla ve şimdi
katledilen büyükelçiyle kendisini ciddi bir tehdit altında hissediyor, karamsarlığa, yılgınlığa ve tedirginliğe sürükleniyor. Böyle olsun isteniyor.
Türkiye'nin
dışa dönük yüzünde de bu hadisenin
ağır sonuçları var. Dışarıdan bakınca Türkiye'nin
sorunlu bir ülke olarak görülmesi bu olayları planlayanlar, tezgâhlayanlar, icra edenler için bir maksat. Böyle görülen bir ülkenin yaşayacağı sıkıntılardan o çevrelerin medet umduğu aşikâr. Kısacası, ortada ağır, vahim bir tablo var ve anlaşılıyor ki, Türkiye'nin her bakımdan kendisini
güçlendirmesi (yani '
stabilize' etmesi) bir zaruret.
Ötelenemeyecek, ertelenemeyecek bir zaruret bu.